FIKIH MEZHEPLERİ

Mezheplere giriş yaparken aşağıdaki temel bilgileri bir ön hazırlık olarak bilmemiz faydalı olacaktır.

A – Mezhep Ve Mezhep İmamı: 

  Mezhep, gidilen, tutulan yol manalarına gelir. Istılahta ise; bir müctehidin ictihad ve anlayışlarından meydana gelen itikadi ve ameli yol diye tarif edilir. Başka bir ifade ile, bir müctehidin, İslam’ın itikadi, ameli konularını nassların ışığında muayyen ve hususi bir şekilde anlaması neticesinde ortaya koyduğu görüş, fikir ve ictihadlarının bütününe mezhep denir. 

  Bir müctehidin itikad ile ilgili görüş fikir ve ictihadları, onun itikadi mezhebini; ameli konularla ilgili görüş fikir ve ictihadları ise onun fıkhi mezhebini meydana getirir. Mesela Hanefi mezhebi, Maturudi mezhebi gibi. 

İctihad mertebesine ulaşmış alimler, İslam dininin itikat ve fıkıh sahasında bazı meselelerin delilini bulmak, delillerden hükümler çıkarmak, meseleleri anlayıp tefsir etmekte birbirinden farklı görüş ve fikirler ortaya koymuşlar, farklı ictihadlarda bulunmuşlardır. Biraz önce de ifade ettiğimiz gibi bir müctehidin diğer müctehidlerden farklı görüş, fikir ve ictihadlarının tamamı, bir mezhebi meydana getirir. Kendisine has görüşü bulunan müctehide, başkaları ittiba ettikleri için “İmam” ünvanı verilmiştir. İşte bu müctehid, mezhep kurucusu ve sahibi olarak kabul edilir. 

  Mezhep imamları hiçbir suretle bir din ve şer’iat koyucusu değildir. Bu zatlar, Hz. Peygamber tarafından tebliğ edilen İslam dininin, itikad ve fıkıh sahasında naslara aykırı olmayacak şekilde, fikirler ileri sürebilen ictihadlarda bulunabilen, müctehid bir kişi olarak kabul edilir. 

  İslam mezhepleri, önce Sünni-Gayri Sünni olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Fıkıh mezhepleri, saliklerinin itikadi mezheplerine göre “Ehli Sünnet ve’l-Cemaat, Ehli Bid’at ve’d-Dalalet” olarak iki kısma ayrılır. 

  İslam tarihinde ortaya çıkan fıkıh mezheplerinin bir kısmının bugün müntesipleri bulunduğu halde bir kısmının müntesipleri kalmamıştır. Müntesibi bulunan mezheplere “Yaşayan Mezhepler”, müntesibi bulunmayan mezheplere ise “Yaşamayan Mezhepler” adını veriyoruz. 

a-Yaşayan Fıkıh Mezhepleri: 

  Bugün itikadda: Maturudiyye, Eş’ariyye ve Selefiyye mezheplerine mensup olan Müslümanlar, amelde Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerinden birine mensup olarak yaşamaktadırlar. 

  İtikadda mezhebi Şia olanlar ise amelde İmamiyye veya Zeydiyye mezheplerinden birine mensup olarak yaşamaktadırlar. 

b-Yaşamayan Fıkıh Mezhepleri:

  Bazı fıkıh mezhepleri vardır ki, bunların bugün mensubu bulunmamaktadır. Taberi, Sevri, Evzai, Zahiri mezhepleri bunlara misal olarak verilebilir. Bu mezheplerden bazılarının fıkıh kitapları günümüze kadar gelmiştir. Bir kısım mezhep imamlarının görüşleri ise ancak hilaf kitaplarında bulunabilmektedir. 

 

B- Mezheplerin İctimai Ve Hukuki Hayattaki Önemi Ve Yeri 

  Bilindiği gibi, dinin esasına taalluk eden meselelerde, yani itikadi konularda ihtilaf edilmesi caiz değildir. Ancak, fer’i meselelerde ihtilafta bulunulmasına izin verilmiştir. Bu da hikmet gereğidir. Ayrıca Hz. Peygamber, ümmetini ictihad yapmaya teşvik etmiş ve isabet edenin iki, hata edenin ise bir sevap kazanacağını beyan etmiştir.

  Yüce Allah, her olay hakkında bir nass göndermemiş, tali derecedeki meselelerin çözümünü müctehidlerin reylerine bırakmıştır. Böylece Yüce Allah, müctehidleri sayesinde, kullarının fikren yükselmesini, akli muhakemelerinin inkişafını temin etmiş bulunmaktadır. 

  Fıkhın teferruatına ait meselelerde, zaman ve mekana göre bazı değişiklikler meydana gelebilir ki, bu ictimai hayatın bir gereğidir. Bu sebeple toplumda şartlar ve ihtiyaçlar değiştikçe, ictihadi hükümlerin de değişeceği prensibi kabul edilmiştir. Böylece müctehidlerin, asrın ihtiyaçlarına en uygun görüşü ile amel edilir ve insanlar sıkıntılardan kurtarılır. 

  İslam da, fert ve toplumun dini, hukuki, iktisadi ve ictimai problemlerini çözmek, faziletli ve şerefli bir iştir. Bu problemler, ancak ilimde yüksek bir paye elde eden müctehidlerce sonuçlandırılabilir, çözümlenebilir. Müctehidler ise aynı konuda farklı ictihadlarda bulunabilirler. İşte bu farklı ictihadlar, zaman ve zemine göre, ümmet için rahmet olmaktadır. Bu farklılık, bir tefrika değil, aksine ümmet için bir rahmet ve zenginliktir. 

 

C - Fıkıh Mezheplerinin İhtilaf Sebepleri

Müctehidlerin değişik kanaat ve fikir ileri sürmeleri, mezheplerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Şimdi bu mezheplerin bazı konularda ihtilaf etme sebeplerini ana hatları ile izah edeceğiz:

1 - Kur’an ile ilgili ihtilaflar:

  Kur’an-ı Kerim, muhkem ve müteşabih ayetlerden müteşekkildir. Müteşabih ayetlerin tefsir ve te’vili genellikle Allah’a havale edilir. Muhkem ayetler ise te’vil ve tefsir edilebilir. Muhkem ayetlerin bazısı mensuh, bazısı nasih, bazısı amm, bazısı hass ve sairedir. İşte bu gibi durumlar sebebiyle fakihler ihtilaf etmişler ve değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Mesela Kur’an ‘da “kur’u” kelimesi bulunmaktadır. Hanefiler bunu hayız, Şafiiler ise temizlik olarak anlamış ve tefsir etmişlerdir. Yine Kur’an’da bulunan “lems” kelimesini Şafiiler hakikat, Hanefiler ise mecaz manasında anlamışlardır. Bu sebeple Şafiiler, abdestin kadına dokununca, Hanefiler ise cinsi münasebetle bozulacağı hükmüne varmışlardır. Aynı şekilde Kur’an’da bazı irab durumları, harf-i cerler, fillerin malum ve meçhul okunması durumları, bazı emir sigalarının vücub veya nedb ifade edeceği durumları ihtilafa sebep olmuştur. 

2 - Sünnet ile ilgili ihtilaflar:

  Bilindiği gibi hadisler, ilk devirlerde hem yazılı ve hem de şifahi olarak rivayet ediliyordu. Bu sebeple hadislerden pek az bir kısmı, Müctehidlerin bilgisi dışında bulunuyordu. Kendisine hadis ulaşamayan bir müctehidin, o hadisin, kendilerine ulaşan müctehidlerden farklı bir şekilde ictihadda bulunması tabiidir. Diğer taraftan hadislerden bir kısmının sübutu kat’i, bir kısmının ise sübutu zannidir. Bu sebeple her mezhep, sübutu kat’i olanlarla amel ettikleri halde, sübutu zanni olanlarla amel ederken bir takım şartlar ileri sürmüşler ve ileri sürdükleri şartları taşıyan hadislerle amel etmişlerdir. Aynı şekilde hadislerin manaya delalet yönünden lafızları, Kur’an’da olduğu gibi ihtilafa sebep olmuştur. 

 

3 - Sahabe kavli ve fetvası ile ilgili ihtilaflar: 

  Müctehidlerden bazıları, sahabe kavlini mutlak delil olarak kabul ederken diğer bazıları bu konuda değişik tavır ortaya koymuşlardır. Şöyle ki, Malikiler sahabe kavlini kıyasa tercih etmişlerdir. Buna mukabil Şafiiler bir sahabeye ait kavil ile amel edip etmemede serbest hareket etmişlerdir. Hanefiler ise, sahabe kavlini huccet olarak kabul etmişler ve onu kıyasa tercih etmişlerdir. Burada ifade edelim ki, müctehidler özellikle kendi bölgelerinde yaşayan sahabilerin kavli ve fetvaları ile daha çok amel etmişlerdir. 

4 - Hükmün illeti ile ilgili ihtilaflar: 

  Bazı hükümlerin illeti nasslarla bildirildiği halde, bir kısmının illeti nasslarla açıklanmamıştır. Müctehidler, hükmün nasslarla belirtilmeyen illetini tespit ederken, değişik kanaatler ileri sürmüşlerdir. Mesela, hadiste aralarında riba cereyan eden altı madde zikredilmiş, ancak hükmün illeti zikredilmemiştir. Hanefiler, hadiste zikri geçen buğday ve arpada riba hükmünün illeti olarak cins ve kile vasfını kabul etmişlerdir. Şafiiler, cins ve yiyecek vasfının, Malikiler de cins, yiyecek ve iddihar vasfının, hükmün illeti olduğunu ileri sürmüşlerdir. 

5 - Bazı fer’i delillerle ilgili ihtilaflar:

  Mesela fer’i delillerden istihsanı Hanefi ve Maliki’ler kabul ettikleri halde, Şafiiler buna şiddetle karşı çıkmışlardır. Aynı şekilde mezhepler Mesalih-i Mürsele, İstishab ve Zerayi gibi fer’i delillerin huccet olup olmaması hakkında ihtilaf etmişlerdir. 

6 - Örf ve Adetle ilgili ihtilaflar:

  Malikiler, Medinelilerin örf ve adetlerine sıkı sıkıya bağlı kalmışlar ve bunu “amelü ehli Medine” olarak ifade etmişlerdir. Diğer mezhepler de gerek Medinelilerin ve gerekse kendi bölgelerinin örf ve adetlerinin belirli şartlarla huccet olabileceğini kabul etmişlerdir. 

7 - Delillerin tearuzu ile ilgili ihtilaflar: 

  Deliller arasında tearuz olması halinde, her mezhep kendisine has usulleri kullanarak tearuzu gidermeye çalışmışlardır. 

8 - Hükümle ilgili ihtilaflar: 

Şer’i delillerden bir kısmı hem vücuba, hem nedbe, hem de ibahaya delalet edebilir. Bu durumda bir müctehid bunlardan herhangi birini şer’i hüküm olarak kabul edebilir. Yolcu için dört rekatlı namazların ikişer kılınmasının vacip veya mübah olup olmaması bu kabildendir. 

Hanefiler, yolcunun dört rekatlı farz namazları, ikişer rekat olarak kılmasını ıskat ruhsatı olarak kabul etmişlerken, Şafiiler bunu terfih ruhsatı olarak değerlendirmişlerdir. 

9 - Diğer konularla ilgili ihitlaflar: 

  Mesela Şafiilere göre “menfaat” mal sayılırken, Hanefiler bunu mal kabul etmezler. Bu sebeple Şafiilerde menfaatin tazmini gerektiği halde, Hanefilerde gerekmez. Bugün tatbikat bakımından Şafiilerin görüşü daha elverişi gözükmektedir. 

 

D - Fıkıh Mezheplerinin Yayılmasının Amilleri 

  Fıkıh mezheplerinin çeşitli bölgelere yayılmasında ve taraftar toplamasında siyasi, hukuki ve benzeri bir takım sebepler bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır. 

1-Baştaki idarecilerin muayyen bir mezhebi desteklemesi:

Abbasiler, Ebu Yusuf’un kadi’l–kudatlığa getirilmesi ile Hanefi mezhebini desteklediler. Türk hükümdarları, genellikle Hanefi mezhebini tuttular. Mahmut b. Sebuktekin, Nizamülmülk, Selahaddin Eyyubi gibi hükümdar ve vezirler, Şafii mezhebini desteklediler. Maliki Mezhebi Endülüs’te himaye gördü. 

  2-Muayyen bir mezhebin hükümlerinin tedris edilmesi gayesiyle medrese ve vakıfların kuru’lması:

  Bazı hükümdar ve vezirler, medrese ve vakıf kurduktan sonra bu medrese ve vakfın vazife gelir ve maaşlarını muayyen mezhep erbabına tahsis ettiler. Öğrenciler bu medreselerde okuyup onun gelirlerinden istifade edebilmek, müderrisler bu medresede vazife yapabilmek, maaş alabilmek ve gelirlerinden istifade edebilmek için dört mezhepten birine bağlanmak mecburiyetinde kaldılar. Bu durum ise vakıf ve medresenin bulunduğu bölgede, hüküm ve esasları tedris edilen mezhebin yayılmasına sebep oldu. 

 3-Mezhep imamlarının fazla öğrenci yetiştirmeleri ve talebelerinin gittikleri yerde imamlarının görüşlerini okutmaları, o mezhebin yayılmasına amil olmuştur. 

4-Mezheplerin esas ve hükümlerinin tedvin edilmesi, o mezhebin devam etmesine ve yayılmasına sebep olmuştur. Hükümleri tedvin edilmeyen Leys b. Sa’d gibi Müctehidlerin mezhepleri ise, zamanla unutulmuş ve yayılması durmuştur.