Çocuklarımıza Karşı Görevlerimiz

Bir gün bir tanıdığım birisi öfkeyle burnundan soluyarak:

 

- Bir sorum var hocam, dedi. Ben de haline gülerek:

- Buyur sor bakalım, dedim.

- Hep ana babanın haklarından bahsediyorsunuz. Bu çocukların hiç mi hakları yok ana babalarında?

Adamın haleti ruhiyesini anlayınca teskin için dedim ki:

- Olmaz olur mu? Elbette çocukların da hakları vardır. Ana baba hakları öncelikli olduğu için hocalarımız evvela onu anlatırlar. Sen de hep oraya takılmışsın.

Sonra anlattı derdini. Biz hocalar herkesin derdini dinler, nasihat ve tavsiyeler eder, sırlarını da saklarız. Bu yüzden herkes de derdini rahatça anlatır. Sırf bu anlatışları bile bir şifa olur kendilerine.

Evliliğin asıl gayesi meşru şekilde nesli korumak ve devam ettirmektir. Şehveti dîndirmek bunun için bir vasıtadır. Eğer o peşin lezzet olmasaydı, insanlar çocuk yetiştirme zahmetine katlanmazlardı. Yaratan Allah Teâlâ bunu bildiği için kadın ve erkek arasına bir şehvet koydu. Öyle bir şehvet ki, arkasından bir ömür fedakârlığa insanları razı ediyor.

Elbette bu arada çocukları da öyle güzel ve cazip bir şekilde insana sevdirdi ki, işte bu iki sevgi, şehvet ve ilgiden muazzam ve harika bir ana babalık muamelesi ortaya çıktı. Böylece her evlenen kimse, Allah takdir etmişse, evlerini süsleyecek ve soyunu sürdürerek ileride kendilerini temsil edecek çocuklarını hasretle bekler. “Acaba sağlığı nasıl olacak?” diye heyecan ve endişelerle geçen belli hamilelikten sonra, dünyanın en sevimli yaratığı, göz nuru, gönül süruru çocuk dünyaya gelir. Doğum denen mucize olaydan sonra çocuk hemen temizlenir, ana baba kucağına verilir. Artık bu saatten sonra doğrudan görevler başlamıştır.

Bundan önceki görevler dolaylı görevlerdi. Kısaca hatırlarsak, doğacak çocuğa iyi bir ana ve baba seçmek, ana rahminde iken helal gıda ile beslemek, doğduğunda ona sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir ortam hazırlamak.

Çocuk kucağa alındığında sağ kulağına ezan okunur,

[i]

sol kulağına kamet getirilir ve güzel bir isim verilir. Bu sünnettir. Bu ismin çocuğun karakterine etki edeceği söylenir. Peygamber Efendimizin (sav)  ya inanca ters düştüğü, ya da kötülükleri çağrıştırdığı için beğenmediği birçok ismi değiştirdiğini biliyoruz.

Burada çocuğu olan ailelere insanlar nasıl davranır sorusu, muamele açısından önemlidir. Dost ve akrabalarımızdan bir çocuk doğum haberi aldığımızda bir hediye ile tebrik etmeye gitmek güzeldir. Tebrikte ço­cuğun sağlıklı ve mutlu olarak analı babalı büyümesi, ilim ve takva sahibi, hayırlı mal ve ömür sahibi olması temenni edilir. Dua edilir.

Evet, ana babanın da çocuklarına karşı birçok vazifeleri vardır. Bu duygu ve davranış biçimleri de onların evlatları ile olan muameleleridir. Müslümanlık işte bu muameleden belli olur.

Her şeyden evvel evlatlar Allah Teâlâ’nın bir nimetidirler. Onlar için şükredeceğiz. İyi olmaları için dua edeceğiz.

[ii]

Onları Rabbimizin istediği gibi yetiştirmek ise fiili bir şükürdür. Bu ise dil ile “çok şükür elhamdulillah” demekten çok daha önemlidir.

Gerçi Allah Teâlâ’nın insan fıtratına koyduğu bir kanunla insanlar evlatlarını severler ve normalde onlar için her fedakârlığı katlanırlar. Elbette istisnalar kaideyi bozmaz. Evladı olmayan çiftlerin olsun diye kendilerini nasıl maddî manevî helak ettiklerini çok gördük. Büyük eğitimci Peygamber Efendimizin (sav)  de kendisinin ve Müslümanların çocuklarını nasıl sevip öptüğünü, dizlerine oturttuğunu, onlarla konup şakalaştığını, yaramazlıklarına tahammül ettiğini biliyoruz.

Evlatlar dünyanın süsü, neşesidirler. Ancak her şeyde ifrat ve tefrit hoş olmadığı gibi evlat sevgisinde de dengeli olmak, vasattan, orta yoldan ayrılmamak gerekir. Bazen bu dengenin kurulamaması hem ana babaya, hem de çocuklara zarar verebiliyor. Buna çok dikkat etmek gerekir.

Eğer çocukların terbiyesinde ihmalkârlık olursa, dini vazifelerini ihmal ederek Allah Teâlâ’ya asi bir kul olabilirler. Ya da kendilerine karşı çok laubali, şımarık, adi ve bayağı bir insan muamelesi yapabilirler. Kendi kardeşleri arasında da büyük sorunlar yaşayabilirler. Ana babalar bütün bu tehlikeleri nazara alarak evlatlarını daha işin başında iyi yetiştirmelidirler. Bu esnada onların itirazlarına, yanlış tepkilerine karşı sabırla karşılık vererek hayırlı işlerine bıkmadan usanmadan devam etmelidirler. Özellikle de namaz ve ilim tahsili işinde sabırlı ve fedakar olmak gerekir. Çocuğa her istediğini vermek merhamet değildir. Neyin kendisi için iyi veya kötü olduğunu bilmeyen, henüz muhakeme gücüne erişmemiş çocuklara her istediğini vermek, her istemediklerini terk etmek, onların istikbalini karartabilir. Eskilerin sık verdiği bir örnek vardır: Şefkat ve merhametinden dolayı uykusuna kıyamayarak çocuğunun sabah namazına kaldırmayan ana baba, aslında onu cehennemde yanmaya hazırlamaktadır. Bu asıl sevginin, şefkat ve merhametin ne olduğunu anlamamaktır.

Çocuklarına karşı şefkat ve merhametli olmak bir ana babanın fıtratında vardır. Ama bu duygu yanlış yönlendirilmemelidir. Çocuklar sevgi ve ilgiyle büyür, şefkat ve merhamet içirilen süt kadar önemlidir. Bundan mahrum yetişen çocuklar, bedenleri sağlam olsa da ruhları hasta olabilirler. İleride katı kalpli, öfkeli, kin ve nefretle dolu, kavgacı zalim tipler, hatta teröristler olabilir. Bütün bunlar çocuklukta alamadığı sevgi ve şefkat yoksunluğunun ortaya çıkış biçimleri olabilir.

Ana ve baba bir yanda Allah'ın kendilerine bağışladığı çocukla sevinirlerken; bir yandan çocukların bir deneme

[iii]

ve bir dünya süsü olduğunu düşünerek

[iv]

  aşırı sevince kapılmamalıdır. Devamlı olarak çocuğun hayırlı olmasını, kendisine ve topluma faydalı bir kişi olmasını istemelidirler.

Bu arada çocuğun yedi günden sonra veya saçı ilk kesildiği zaman o saçların ağırlığınca gümüş yahut bu gümüş tutarı olan para, fakirlere verilir. Durumu müsait olanlar, bir koyun veya keçi kurban edip, bunu muhtaç olanlara dağıtırlar. Buna akika kurbanı denilir. Hz. Peygamber, Hasan ve Hüseyin için bir koç kesmiştir.

[v]

Çocukları sevmede ve onlara iyilik ve ihsanda bulunmada eşit ve adil davranmak da bir vazifedir. Bunun değişik tezahürleri vardır. Kimi aileler erkek çocuklarını çok sever, onlara özen gösterir, kızlarını daha az sever. Erkek doğduğu zaman çok sevinip, kız olursa üzülme veya aldırış etmeme çok ayıp ve çirkindir. Tarihte çok görülen bir cahiliye tarzıdır bu. Bu durum Hazret-i Peygamber'den önceki ve Peygamber'in kendi asrında görülen ve gelenek hâlini almış bir tutumdu. Es­ki Arap erkek evlâdı olmayanı kınıyor, onu doğurana bakmıyorlardı. Çünkü erkek savaşçıdır, eve ekmek getirir. Kız ise hazır yiyicidir. Üstelik ırz ve namusunu koruyamayarak zül getirme ihtimali de vardır. Tabi bu anlayış erkeğin ırz ve namusunu koruyamamasını anlamıyor. Kadınlar zina yaparsa bunu ancak bir erkekle yapabileceğini düşünemiyor.

Müşrik Araplar aynı zamanda meleklere “Allah’ın kızları” diyorlardı. Neden “oğulları” değil de “kızları”? Kur'an-ı Kerîm onların bu inançlarına karşı: “Demek ki erkekler sizin, dişiler Allah'ın mı? Öyle ise bu haksız bir paylaşmadır

[vi]

Oysa insan için kız ço­cuğun mu, yoksa erkek evlâdın mı daha hayırlı olduğu bilinmez. Hazret-i Peygamber bu çirkin muameleyi kaldırmak için der ki:

Bir kız çocuğuna sahip olan kimse onu en güzel şekilde besler ve Allah'ın kendisine verdiği nimeti eksiksiz olarak ona verirse cennete girmek için o kız onu sağ ve soldan ateşten korur.”

[vii]

İki kızı olan kimse onlara güzel baktığı zaman, onlar, onu cennete sokar

[viii]

buyuruyor. 

Zamanımızda da yer yer ya ebeveyn veya erkek kardeşler tarafından kız çocuklarının mirastan mahrum edildiğini görüyoruz. Bu da çok büyük bir zulüm ve ayıptır. Bu davranışlar aile içindeki sevgiyi yer bitirir ve düşmanlık, ayrılık doğurur. Bu haramlardan da kaçmak gerekir. Sevgili Peygamberimiz (sav)’in kendi zamanlarında bunu zulüm sayarak şiddetle yasakladığını bilmemiz gerekir. Hem namaz kılacak, hacca gideceksin, hem de kendi kızlarından veya kız kardeşlerinden mal kaçıracaksın. Bu nasıl Müslümanlıktır? Hayır, din sadece namaz, oruç, hac değildir. Din muameledir. Muamele dine uymuyorsa, Müslüman olduğunu iddia eden bunu nasıl ispat edecektir?

Çocuk erginlik çağına gelmeden önce sünnet edilir. İs­lâm'a sonradan girmiş bir erkeğin sünnet olup olmaması kendi ihtiyarına bağlıdır. Sünnet zamanı, çocuk yedi günlük iken başlar, oniki ve son­raki yaşlara kadar devam eder. Geciktirilmemesi tavsiye edilir. 

Çocuklara karşı bir vazife de eğitim ve öğretim ile birlikte ahlak ve terbiyesine önem vermektir. Çocuk ilk ve en etkin eğitim, terbiye ve karakterini evde alır. Bazı ilim adamları bu işin üç dört yaşında tamamlanacağını söylüyorlar. O zaman ana babaya çok büyük sorumluluklar düşüyor. Ev içine her şeye dikkat etmeli, bir çift çocuk gözünün kendilerini teftiş ederek kopya çektiğini hiç unutmamalıdırlar. İlk konuşmasında ona tevhid kelimesini ve besmeleyi öğretmek de güzel olur.

Çocuk yedi yaşına gelince, namaz öğretilmeye başlanılır. Bazen evde kılınan namaza katılması istenir. Çocuk bunu kendiliğinden yaparsa tebrik edilir. Namazda okuyacağı sû­reler yavaş yavaş ezberletilmeye çalışılır. On yaşından itibaren namaz kılmayan çocuğa, babası anlaşılır bir dil ile öğüt ve uyarı verir. Azar veya sitem gibi küçük cezalarla dikkatini çeker. Aslında namaz ve oruç gibi ibadetler, ço­cuk erginlik yaşına gelince farz olur. Ancak İslâm aileleri bunları çocuk o yaşa gelmeden alıştırmaya başlamayı öğütler. Ebeveyn bu önemli yaşlarda çocuğun ibâdet yönü üzerinde hassas olmalıdırlar. Bu yaşlarda, ibâdet konularında eğitilmeyen çocuk büyüyünce bunları öğrenmek kendisine zor gelir ve bir türlü uygu­lamaya geçemeyebilir. Yalnız, bu hususlarda dikkat edilecek en önemli husus da çocuğu bezdirmemek, nefret ettirmemek, sevgi içinde alıştırmaya çalış­maktır.

Çocuklar hareketlidirler. Biz buna yaramazlık olarak bakabilir ve bundan bıkıp usanabiliriz. Bu gibi hallerde sabırlı olmak gerekir. Çocuklara çok müdahale iyi olmaz. Hele onları değişik sözlerle korkutmak, sindirmek hiç doğru olmaz. Bu ileride çocuğun hayatında korku, kuşku, teşebbüs kabiliyetini kaybetme, kendine güvenememe, çekingenlik ve pısırıklık gibi kötü huylara sebep olabilir. Daha çok çocuğu korkutmak yerine, ona haya duygusu aşılamak gere­kir. Çocukta haya, korkudan daha iyidir, zira haya akıllılığı, kor­ku pısırıklığı gösterir.

Terbiyede dikkat edilecek önemli hususlardan biri de mutlak itaat ye­rine mutlak doğruluk olmalıdır. Çocuğun doğru yaptığı işlerin üzerine var­mamak onu daha çok doğru içinde olmaya yöneltir. Çocuk ana babaya ve büyüklere sevgi ve itaatı, kardeşlere sevgi ve uyumlu olmayı, zamanında yeme, içme, uyuma, oynama ve öğrenme gibi davranışları disiplin içinde kazanmayı, temiz ve güzel konuşmayı küçük yaşta öğrenmeli ve alışkanlık haline getirmelidir. Bu ise ebeveynin ilgisi ve fedakarlığı ile olur. 

Çocuklara helal yoldan rızıklarını kazandıracak bir meslek eğitimi vermek veya bu konuda imkan sunmak da bir vazifedir. Büyüdüğünde iyi bir eş ile evlendirmek din açısından mecburiyet olmasa da bizim örf ve adetimizde bu ebeveynin vazifesi olarak bilinir. Bunlar da ihmal edilmemelidir.

Netice itibariyle anne-baba ve çocuklar arasındaki  ilişkilerde âdâp olarak şunları bir kere daha özetleyerek hatırlatalım: Çocuklarımıza iyi bir yuva hazırlamak, doğduklarında kulaklarına ezan okuyarak güzel bir isim vermek, helal lokma ile beslemek, sünnet ettirmek, durumu iyi ise şükür için akika kurbanı kesmek, hep şefkat ve merhametli olmak,  sevgide ifrat ve tefritten uzak mutadil ve dengeli olmak, evlatlar arasında her konuda eşit davranarak adaletli olmak, kız erkek ayırımı yapmamak, iyi bir eğitim ve terbiye vermek, karı-koca mahremiyetlerini çocuklarından gizli tutmak, iyi bir meslek kazandırmak ve vakti gelince ertelemeden evlendirmek.

Bu konuyu küçüklere ve büyüklere ders veren Peygamber Efendimizin (sav)  şu hadisi ile bitirelim:

Küçüklerimize şefkatli olmayan, büyüklerimizi saymayan bizden (müslümanlardan) değildir

[ix]

 

 


[i]

Tirmizi: “edahi” 16,  Ebu Davud: “edeb” 107, Ahmed: VI/9.

[ii]

Bkz. Furkan, 74.

[iii]

Enfal: 8/28.

[iv]

Kehf: 18/46.

[v]

Tac, III. 107.

[vi]

Necm: 53/21-22,

[vii]

Taberani: “el-Kebir”.

[viii]

İbn-i mace - Hakim.

[ix]

Tirmizi, birr, 15; Ebu Davud, edeb, 38; Ahmed, I/257.