İBADETLER

İbadet sözlükte son derece sevilen birisine tapmak, kulluk yapmak, itaat etmek, boyun eğmek manalarına gelir. 

İslam’da ibadet, niyet ederek Allah Teâlâ’nın yapılmasını isteyip sevapla ödüllendireceğini vadettiği, kendisine manen yakınlık kıldığı özel bir şekilde yapılan işlerdir. Bunlar, bizi yoktan var eden ve sayısız nimetler bahşeden yüce Allah'ı ta'zîm, yani ululamak, yüceltmek anlamında birer kulluk görevleridir.

Buna göre ibadet, Cenab-ı Allah'a karşı gösterilen saygı ve hürmetin, en yüksek derecesini ifade eder. En geniş anlamda ibadet, Allah'ın razı olduğu bütün fiil ve davranışları içine alır. 

İslam'da ibadet, yalnız Allah için yapılır. Peygamber veya diğer insanlar için ibadet asla söz konusu olmaz. Kur'an-ı Kerîm'de, yeryüzündeki tüm insanlar için şu çağrıda bulunulur: 

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ

“Ey iman edenler! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin. Umulur ki, sakınırsınız"

(El-Bakara, 2/21). 

İslâm inancında, Allah'tan başkasını tanrı edinme, ona ulûhiyet isim ve fillerini izafe ederek ona kulluk etme ve tapma, tevhîd inancı ile çelişir ve kişiyi dinden çıkarır. O yüzden her Müslüman kâfirlere şöyle hitap eder:

قُلْ يَٓا اَيُّهَا الْكَافِرُونَۙ ﴿١﴾ لَٓا اَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَۙ ﴿٢﴾ وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۚ ﴿٣﴾ وَلَٓا اَنَا۬ عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْۙ ﴿٤﴾ وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۜ ﴿٥﴾ لَكُمْ د۪ينُكُمْ وَلِيَ د۪ينِ 

"De ki; ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza ibadet etmem. Biz de benim ibadet ettiğime tapacak değilsiniz. Ben de sizin taptığınıza ibadet edecek değilim. Siz de, benim ibadet ettiğime tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size; benim dinim banadır"

(El-Kâfirûn, 1 09/1 -6).

Bugün İslam’dan başka bir dinde tevhit ilkesi nerede ise kalmamıştır. Yahudi ve hıristiyanlar bile şirke düşmüşlerdir. Hz. İsa'yı ilâh ve Allah'ın oğlu tanıyarak, ona ibadet edenler için âyette şöyle buyurulur: 

لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَۜ وَقَالَ الْمَس۪يحُ يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبَّكُمْۜ اِنَّهُ مَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوٰيهُ النَّارُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ

لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ ثَالِثُ ثَلٰثَةٍۢ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّٓا اِلٰهٌ وَاحِدٌۜ وَاِنْ لَمْ يَنْتَهُوا عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ اَفَلَا يَتُوبُونَ اِلَى اللّٰهِ وَيَسْتَغْفِرُونَهُۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

"Allah, Meryem oğlu Mesîh’in kendisidir" diyenler, hiç şüphesiz hakikati inkâr etmişlerdir. Oysa Mesîh, "Ey İsrâiloğulları! Benim de rabbim sizin de rabbiniz olan Allah’a kulluk edin" demişti. Bilinmeli ki her kim Allah’a ortak koşarsa Allah ona cennet yüzü göstermeyecek ve onun varacağı yer cehennem olacaktır. Zâlimlerin yardımcıları da olmayacaktır.

Andolsun ki "Allah üç unsurdan biridir" diyenler de kâfir olmuşlardır. Halbuki bir tek Tanrı’nın dışında hiçbir ilâh yoktur. Şayet bu dediklerinden vazgeçmezlerse, böylece kâfir olanları elem verici bir azaba çarptırılacaklardır. Hâlâ Allah’a tövbe edip O’nun bağışlamasını dilemeyecekler mi? Allah çok bağışlamakta, çok esirgemektedir”

(Mâide, 5/72). 

Yahudilerin bir kısmı da şöyle demiştir:

وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌۨ ابْنُ اللّٰهِ وَقَالَتِ النَّصَارَى الْمَس۪يحُ ابْنُ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ قَوْلُهُمْ بِاَفْوَاهِهِمْۚ يُضَاهِؤُ۫نَ قَوْلَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُۜ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُۘ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ

 “Yahudiler "Üzeyir Allah’ın oğludur" dediler, hıristiyanlar da "Mesîh (Îsâ) Allah’ın oğludur" dediler. Bunlar, daha önceki inkârcıların söylediklerine benzer biçimde ağızlarından çıkan sözlerdir. Allah onları kahretsin! (Gerçeklerden) nasıl da yüz çeviriyorlar!”

(Tevbe 30)

Tevhidi korumak cidden zor bir iştir. İnsan aklı her an şirke kayabilir. O yüzden Fatiha suresinde “ancak sana ibadet ederiz” ayeti en çok tekraren okuduğumuz ayet kılınmıştır. Hatta buna rağmen büyük bir tehlike atlatılması da vardır. Malumunuz, Hz. Peygamber'in vefatından sonra, sahabenin çok üzülmesi, O'nun âhirete intikaline inanmayacak derecede bazı davranışlar göstermesi ve meselâ Hz. Ömer'in kılıcını çekerek "Kim Muhammed öldü derse, başını uçurum" gibi sözler sarfetmesi üzerine, ilk halîfe Hz. Ebû Bekir, Ashâb-ı kiramı toplayarak büyük bir soğukkanlılıkla şöyle demiştir:

"Dikkat ediniz, kim Muhammed'e tapıyorsa, bilsin ki, Muhammed ölmüştür. Kim de Allah'a ibadet ediyorsa, şüphesiz Allah ölümsüz ve Bâkidir sonu yoktur"

(Buhârı, Cenâiz, 3; Fedâilü Ashabı'n-Nebi, 5; Megâzî, 83; İbn Mâce, Cenâiz, 65; Ahmed b. Hanbel, VI, 220).

İslâm'a göre, insanın yaratılış gayesi Allah'a ibadet etmektir. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:

"Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım"

(ez-Zâriyât, 51/56).

İslâm'da ameller niyetlere göredir. İbadet, yapanın niyet ve maksadına göre üç dereceye ayrılır.

a) Allah'a, sevabını umarak ve azabından korkarak ibadet etmek. Yani Cennet ümidi veya Cehennem korkusu ile ibadet etmek.

2- Allah'a ibadetle şereflenmek veya onun emirlerine uymak ve kabul etmiş olmak için ibadet etmek.

3- Allah'a, ibadet ve tâzime lâyık olduğu için ibadet etmek. Bu ibadetin en yüksek derecesidir. 

Evet, ibadet etmekle dünya ile ilgili bir takım faydalar da elde edilir. Çünkü her ibadetin nice bir hikmeti ve faydası vardır.  Ama Müslüman ibadeti Allah rızasını kazanma niyetiyle yapar. Bu arada bir yan gelir olarak bu ek ücretleri de almış olur. Ama asla bunları elde etmek için ibadet etmez. Çünkü bilir ki, o takdirde bu yaptıklarına ibadet denmez. Spor için namaz kılan, sağlık için oruç tutan, turistik gezi için hacca ve umreye gidenin ibadeti olmadığı gibi.