Hastalara İyilik

İnsan için sağlık ve afiyetin öneminin ne kadar büyük olduğunu hastalık kadar öğreten ne olabilir? Bu yüzden zaman zaman hastalık bizi daha çok Rabbimize şükretmeye vesile olur. Sağlığımızın kıymetini öğretir ve daha dikkatli yaşamamıza sebep olur. Elbette hastalıklardan kaçınmalı, sağlığımızı korumalı, bunun için gerekenleri yapmalıyız. Ancak bu kendimizle alakalı bir konudur. Hal bu ki bu kitap, başkalarıyla olan muameleleri anlatan bir kitaptır. Bu yüzden sağlık ve hastalıkla ilgili konuları biz burada yazmayacağız. Bu konuda yazdığımız kitabımızı okursunuz inşallah.

Şu kadarını söyleyelim ki İslâmiyet, beden sağlığı ile ilgili bilgileri din bilgisinden önce öğrenmeyi emrediyor. Çünkü bütün ibadetler, taatlar, salih ameller, helal kazançlar, sadaka ve infaklar, her çeşit iyilikler, hatta irşat, tebliğ ve cihat gibi faaliyetler bile ancak bedenin sağlam olmasıyla yapılabilir.  Onu korumamız vaciptir. Ancak geldiğinde hastalığa sabretmek de insana verilen hayırların en güzeli ve en genişi sayılır. Allah Resulü şöyle buyurdu:

“Mü’minin hayranlık verici bir hali vardır ki, başka hiç kimsede bulunmaz. O’nun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur”.(Müslim, Zühd, 64.)

Hastalık insanların başına gelebilen bir durum olunca, elbette onunla ilgili “muameleler” de olacaktır. Peygamberimiz (a.s.) Efendimizin sünnetlerinde bunları bulabiliriz. Mesela bunlardan birincisi has­tayı sormak, halinden haberdar olmak ve ziyaret etmektir. Cemaate namaz kılmaya devam eden mü'minlerin günde dört beş defa bir araya gelmesi, birbirlerinin halini daha iyi bilmelerine yardımcı olur. Cemaate katı­lanlardan bir kişinin gelmediğini gören Resûlüllah (a.s.) Efendimiz,

- "Kardeşiniz bu gün cemaate gelemedi, bir derdi veya bir durumu mu var, sorup öğrenin!" diye emrederdi.

Bu konuda Buhari’de şu hadis vardır:

"Açı yedirin, hastayı sorun, esiri serbest bırakın!"

Buhari ve Müslim’in rivayetinde bir gün de şöyle söylediler:

- "Müslümanın müslüman üzerinde altı hakkı vardır."

Bunun üzerine soruldu:

- "Onlar nelerdir?"

Cevap verdi:

- "Ona rasladığında selâm ver, seni davet ettiğinde git, sana öğüt ve tavsiyede bulunduğunda öğüdünü dinle, aksırıp El-hamdulillah, dediğinde Yerhamukellah (Allah sana rahmet eylesin) de, hastalandığında onu ziyaret et... Öldüğü zaman cenaze merasimine katıl."

Hasta ziyaretine giden kişi çok dikkatli olmalıdır. Hastanın yanına besmele ile girilir, selam verilir, mümkünse sağ yanına, değilse müsait bir yere oturulur. Önce hal ve hatır sorulup, yormadan ilgilenilir. Hayır dua edilir, ümit ve moral verilir. Bir ihtiyacı olup olmadığı sorulur. Varsa yardımcı olunur. Genelde hasta ziyaretini kısa tutmak iyidir. Bu konuda hastanın durumuna veya aradaki muhabbete bakarak hareket etmek gerekir. Hasta kendisi veya hastalığı hakkında bilgi verirse dinlenir. Ama hastaya bu konuda çok soru sorarak hastayı yormaz. Gereken bilgileri hasta yakınlarından alabilir.

Hastanın yanında aşırı üzüntü veya sevinçli davranışlar yerine her zamanki gibi normal ve dengeli hareket etmelidir. Bu yüzden bayramlık elbise gibi süslü değil, her gün giydiği elbise ile gitmelidir! Giderken meyve veya çiçek gibi bir hediye götürmek iyi olur. Hastaya ilgi ve sevgi ile bakmalıdır. Elbette devamlı olarak hastanın yüzüne bakmak, ona acımak ve umutsuz sözler söylemek uygun değildir. Hastanın yanında asık suratlı durmamalı, güzel şeylerden bahsetmeli, iyileşmesi için dua etmelidir! Hastaların avret yerlerine veya hasta organlarına bakmamaya dikkat edilmeli, hasta ve yakınları utandırılmamalıdır. Hastaya bakım icap eden hallerde yanlarında durmamalıdır.

Hasta yakınlarına da bol bol dua edilmeli, sabır tavsiye edilerek mükâfatları hatırlatılmalı, gönülleri alınmalıdır. Zira hastaya bakmak cidden sabır isteyen zor bir durumdur. Zira hastanın huyları değişebilir, eziyeti artabilir. Bunlara Allah için katlanmak gerekir.

Son saatlerini yaşayan din kardeşimizin durumu farklıdır. Zira artık o da bunun farkındadır. Onu kıbleye yöneltmek iyi olur.  Bu, hastaya eziyet verecekse, vazgeçilir. Başucunda durulup Kelime-i Tevhîd veya Kelime-i Şehadet telkin edilir. Onun işite­ceği bir tonla “Eşhedü Ellâ Îlâhe İllallah Ve Eşhedü Enne-Muhammed'en Rasûlüllah” denir. Kendisine, bunu söylemesi teklif edilmez, bu hususta ısrar da edilmez. Hasta bu telkinden sonra bir defa Kelime-i Şehadet getirecek olursa, artık tekrar edilmez. (El-Cevheretü'n-Neyyire, Fetâvâ-yi Hindiyye.)

Bu yolda telkinde bulunmak müstehabdır. Yapılan sahih rivayette şöyle buyrulmuştur.

"Ölülerinize (yani ölmek üzere olan kardeşlerinize) lâ ilahe illâllah'ı telkin ediniz."( Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizi, Ebû Said El-Hudri (r.a.)'den.)

"Son sözü, lâ ilahe illallah olan kimse Cennete girer." (Ebû Dâvud, El-Hâkim, Muaz bin Cebel (r.a.)'den.)