MUSTAFA POYRAZ BEY

Mustafa Poyraz’ı Allah için sevdim. Dindar bir insandı çünkü. Okurdu. Hizmet etmek ister, yurtlarla, öğrencilerle ilgilenirdi. En çok da Kur’an-ı Kerim’i anlamak için o yaştan sonra Arapça öğrenmek isteklisi olmasını severdim. Her zaman güler yüzüyle “nasara yensuru” dedikçe, beni de bir gülmek alırdı. Güzel günlerdi o günler.

Yerel seçimler de geçti gitti ve yeni seçilenler beş yıllığına koltuklarına oturdular. Sanırım bu günlerde tebrikler faslı da bitmiştir ve yeni seçilenler vazifelerine başlamışlardır.

Ben kendim halkıma vaaz, tebliğ ve irşat vazifesini seçtikten sonra, bunun bir gereği olarak inandığım siyaset ve siyasetçilere, hatta bütün yöneticilere mesafeli durmayı hep tercih etmişimdir.

Bunun bir gereği olarak hala arkadaşım, dostum, sevdiğim bir insan olan Mustafa Poyraz’ı Kahramanmaraş Belediye Başkanlığına tekrar seçilmesinden ötürü tebrik etmeye de hala gitmedim. Sanırım odası dolup taşıyordur bu günlerde. Böylesi kalabalıklara pek girmek istemediğimi kendisi bilir. Daha sakin bir zamana ertelemenin bir sakıncası olmaz inşallah.

Şuna üzülmüyor değilim: Böyle zamanlarda insanlar dostlarını yanlarında görmek isterler doğal olarak. Olmalılar da. Hatta sürekli yanlarında dostları olmalı insanların, yanlışa yönlendirmeleri muhtemel adamlardan onları korumak için.

Sevgili Mustafa Poyraz’ı seksenli yıllardan beridir tanırım. Oturup “nasara yensuru” okumuşluğumuz vardır. O zamanlar yeni mezun olmuştu okulundan ve bir eczane açma telaşı vardı. Sonra Sakarya Mahallesinde açtı bir eczane ve bazen atlar dolmuşa giderdik yanına, yanında okuduğumuz muhterem adamla. Bize nasıl ikram edeceğini şaşardı.

Derken evlendi, çor çocuk sahibi oldu. Hatta bence hiç umulmadık ve de çok gariptir, siyasete girdi ve derken iki dönem Belediye Başkanı oldu. O günlerde çok siyaset konuşmazdık, “garip” deyişim bundandır.

Mustafa Poyraz’ı Allah için sevdim. Dindar bir insandı çünkü. Okurdu. Hizmet etmek ister, yurtlarla, öğrencilerle ilgilenirdi. En çok da Kur’an-ı Kerim’i anlamak için o yaştan sonra Arapça öğrenmek isteklisi olmasını severdim. Her zaman güler yüzüyle “nasara yensuru” dedikçe, beni de bir gülmek alırdı. Güzel günlerdi o günler.

Yeni döneminde başarılar dilerim ona. Dua ederim hayırlara nail olmasına. Umarım örnek bir başkan olur, hakkı, hukuku, adaleti, sosyal barış ve yardımlaşmayı gözetir, hayır dua alır. Kente, bu kentin fiziğine ve ruhuna hizmet eder. Umarım kültüre, sanata, uygarlığımızı yansıtan görünümlere değer verir, yeni ve güzel projelere hayat verir.

Umarım her hizmet birimlerinde beraber çalışacağı alanında uzman, her işinde yaman, ahlak ve dürüstlükte tam adamları bulur ve işleri istişare ile götürür. Dua ederim, tez geçecek bir beş yılda gece gündüz çalışarak, her zorluğu dişlerini sıkıp aşarak, şehrin ve halkın rahatlık ve mutluluğu adına unutulmaz işlere imza atarlar kibar bir ekip olarak.

Umarım ama korkularım da vardır. Çünkü bu sistem insana yabancıdır. Halkından korkan ve onu frenleyen, engelleyen bir sistemdir. Bu sistemin insanları da değer yargılarımıza pek bağlı değildir. Korkarım ki onu da engelleme çabasına gireceklerdir. Engelleyemezlerse bile, heyecanını alma, şevkini kırma, bıktırma ve usandırma ile işleri rölantiye alma girişiminden vazgeçmeyeceklerdir.

Sonra böyle makamların çevresini bir sürü menfaatperestlerin, çıkarcıların, yağcıların, yalakaların, dalkavukların sarması da olağan işlerdir ve genellikle onlar, her arandığında göz önünde bulunan yardımsever kılıklı adamlardır. İkrama boğarlar adamı, can evinden vururlar yerli yersiz iltifatlarla. Ve karşılıksız yardıma koşanlar olduklarını vurgularlar sürekli. Ama ne yaman karşılık aldıkları, hizmet süresi bitince anlaşılır fakat iş işten geçmiştir. Bütün bir veballe ortada bırakırlar adamı. Ölene kadar yakanı bırakmayan ise kahrolası bir pişmanlıktır. Yakar içini ateşler, cehenneme devredinceye dek.

Herkes için geçerli olan insanî zaaflarımız da vardır elbette. İçimizde ruhumuza muhalif bir nefis taşıyoruz. Sevilmeyi, övülmeyi, beğenilmeyi seven bir nefis. Güzel sözlere su gibi akan, makam ve mansıba, şan ve şöhrete meftun bir nefis. Tenkidi sevmeyen, eleştiriyi beğenmeyen, ortak kabul etmeyen, baş olmaya boynunu uzatmış, bu sevgilerine limon sıkmak isteyen herkese, her söze baş kaldıran bir nefis.

Üstelik bütün dünyayı içine atsanız dolduramayacağınız kadar derin bir çukurdur bu nefis. Hesabı unutan bir nefistir bu, yiyemeyeceği kadarını ambarına doldurmayı, oturamayacağı kadar evler kurmayı isteyen, tavus kuşu gibi süslenmeye düşkün, her dem taze şehvetler, lezzetler, zevkler peşinde koşan bir nefis.

O nefisten Allah Teâlâ’ya sığınırız. Onu temizlemeden ve ruha baş eğdirmeden kurtuluş yok insana. Sana, bana, hepimize. Ama özellikle de varlıklı olana. Bu varlık ister mal, ister makam, ister unvan, ister ilim, ister soy sop, ister yakışıklılık olsun, fark etmez. Varlık ve kibire, övünmeye yakındır. Bunlar ise başkalarını küçük ve değersiz gösteren illetlerdir. İnsanı baş aşağı düşüren illetler yani…

Bu biz insanların gerçeğidir. Ben kendim ve bütün insanlar için o nefisten Allah Teâlâ’nın engin rahmetine sığınır, terbiye, tezkiye ve tasfiyede başarılar dilerim.

Şimdi Mustafa Poyraz kardeşim için daha da fazla dilerim bunları. Çünkü onun varlık ve imkanı daha da artmıştır. Meşguliyeti daha çok, murakabeleri için zamanı daha az, etrafını saran ateşten fitneleri daha fazla, karanlık ve korkunç uçurumları daha derin, güler yüzlü tatlı sözlü aldatanları daha yamandır.

Ama kendisini bekleyen tehlikeleri bilir de ona göre tedbirler alır ve başarılı olursa, zaferi daha büyük, sevinci daha fazla, yadı daha uzun, namı daha üstün olur ve kazandığı halkın sevgisini Hakkın sevgisine dönüştürerek, O’nun huzuruna kalıcı bir mutluluk ve yüz akıyla çıkacaktır.

Ne mutlu geçici dünya başarılarını kalıcı ahiret başarılarına çevirebilenlere…

Sevgili başkanım, seçimi kazandınız. Sizi tebrik ederim. Ama bundan sonra asıl mesele, seçilmekle giydiğiniz ateşten gömleği, cennetin âb-ı kevserlerine dönüştürebilmenizdir. Bu bizi çok sevindirir. Bunun için sizlere duacıyız.

Sizler için asıl korktuğumuz, bulunduğunuz makamın, Allah korusun, ateşinize daha fazla odun taşıyacak bir imkana, yada düşmana dönüşmesidir. Buna izin vermezsiniz inşallah.

Makamlar ve görevler önemli emanetlerdir. Allah Teâlâ emaneti verdiği herkesi sorumlu tutmuştur ve hesabını muhakkak soracaktır. Allah yâr ve yardımcımız olsun.

Tekrar tebrik eder, görevinizde başarılar diler, sağlık ve mutluluğunuza dualar ederken muhabbetle kucaklarım.