UZUN AHMET EFENDİ

Bir gün dedemin vefatından sonra emmimle onun ziyaretine gittik. Bizi de aynen dedem gibi karşıladı. Öylesine sevinmişti ki anlatamam. 

Dedemin dervişlik arkadaşlarından Kesmeltepe’den (Şimdi Kale kasabasının bir mahallesi oldu) Uzun Ahmet Emmiyi tanıdım. Uzun boylu, zayıf bedenli, heybetli biriydi. Eskiden giyilen kıyafeti terk etmemişti: Uzun bir fistan, güzel bir sakal, sıradan bir sarık takardı. Bazen dedemin yanına gelirdi ziyaretine. Aman Allahım, nasıl sevişirlerdi öyle, nasıl da ağırlamaya çalışır, ne kadar nazik olurlardı o köy yerlerinde birbirlerine. Nasıl muhabbetle birbirlerinin gözlerinin içine bakarak, ne tatlı tebessüm ederlerdi öyle can-u yürekten!

Bir gün dedemin vefatından sonra emmimle onun ziyaretine gittik. Bizi de aynen dedem gibi karşıladı. Öylesine sevinmişti ki anlatamam.  Bize anlattıkları arasında şunu unutmamışım:    

   “Bir gün bize Kadirli’den bir misafir geldi. Yatak serdik, yattı. Gece bir sesle uyandık. Hanıma:

-Ne oluyor? Dedim.

-Bilmiyorum. Dedi.

Sese doğru gittik. Misafirin yattığı yerden geliyordu. Oturduk dinledik. Misafir uyuyordu ama, kalbinden “ALLAH,  ALLAH” diye sesler geliyordu.”

Rahmetli bunu anlatırken gözleri yaşarmıştı ve sanki onun vücudu da ALLAH ALLAH diyordu. Sanırım bize bir mesaj vermeye çalışıyordu. Dedemiz gibi olmamızı, kalbimizi zikirle çalıştırmamızı istiyordu zahir.