Can Bizim mi?

İnsanlar olarak yanıldığımız bir nokta var. Hatta İslam dışı toplumlar, topyekûn hayatlarını bu yanılgı üzerine kurmuşlardır. Aşırı iç içeliğimiz, kendimizle sürekli beraberliğimiz herhalde bizi yanıltan. Evet, insanın nefsi kendi mülkü değildir. Bütün mülkün maliki Allah’tır der, bunun üzerine İslam iktisat sistemini oluşturur da, nedense kendi nefsimizin, kendi canımızın da onun bir mülkü olduğu şuuruna varamayız pek. Ama bu şuur birden parlayıverince kalbimizde, arka arkaya sökün eder artık deliller.

Evet, kendi canımız, insanoğlunun kendi nefsi, eğer kendi mülkü olsaydı, kendi mülkünde dilediği gibi tasarruf edebilecekti. Oysa değil orada dilediğimiz gibi değil. Ancak mülkün sahibi Allah’ın izin verdiği hususlarda, izni ölçüsünde ve hududunda tasarrufta bulunabiliyoruz. “Emanet” anlayışı gündeme geliyor artık…

Öyle ya, nefsimiz de Allah’ın şeriatına uygun muamele etmemizin istendiği bir varlık. O yüzden değil mi, ona zulmetmek yasak. Hatta ona zulüm en büyük zulüm. Çünkü kendi nefsine zulmeden başkasına haydi haydiye zulmeder.

“Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını veriniz” diyor efendimiz. Mesela intihar haram. Demek canımız mülkümüz değil ki dilediğimizde ona bir son veremiyoruz. Kendi arzumuza göre tasarrufta bulunamıyoruz. Yani dilediğimizi yediremiyor, dilediğimizi giydiremiyor, dilediğimiz yerde, dilediğimiz şekilde, dilediğimizle gezdiremiyoruz onu. Hep malikinin dileğine bakıyor, onun izni çerçevesinde yaşatmaya çalışıyoruz. Bu çerçevenin dışı zulüm sahasıdır ve yasaktır. İşte “halife” oluşumuzun anlamı da budur. Yani ona göre iş tutmak, onun adına yaşamak.

Bu anlayış, biraz daha dikkatli olmamızı sağlıyor değil mi? Hayatımıza, hareketlerimize daha bir disiplin ve ölçü getiriyor, nefsimizle olan laubaliliği kırıyor, ülfetin zararını önlüyor ve ona yaklaşırken daha bir ciddiyeti getiriyor beraberinde.

Bu ise “imtihanımız” için, ahiretimiz için cidden güzeldir.