Derdimiz Davamız Ve Davetimiz İslam’dır

Hayatımda hep yadırgadığım, çirkin gördüğüm bir şey, İslam’a davet etme bilgi ve becerisinde olan öğretmen veya hocaların insanları kendi cemaatlerine, partilerine, siyasi ideolojilerine, meşreplerine davet etmeleridir. Hatta bazen öyle oluyor ki kendi meşreplerini dinin de önüne geçiriyorlar. Bu da haliyle yersiz ve haksız rekabete, kıskançlıklara, mücadele ve kavgalara sebep oluyor. Enerjiler boş yere harcanıyor. Tefrika ve adavete sebep oluyor.

Oysa rezzakı âleme itimat edilerek sadece O’na davet edilse, sonunda herkes fıtratına uygun yeri kendisi bulacak, sayılan olumsuzluklar da hiç yaşanmayacaktır. Bu biraz nefisten, bilgi ve irfandan, maneviyatta eksiklikten kaynaklanıyor.

Aslında davet Allah Teâlâ’ya olmalıdır. Bunun esaslarını da Kur’an ve Sünnetten alınan İslam dini oluşturur. Çünkü “Allah Teâlâ katında tek din İslam’dır.  Allah Teâlâ ancak İslam’dan razı olur.

İslam sözlükte üç anlama gelir:   1-İtaat edip boyun eğmek. 2-Silme, barışa girmek, selâmete kavuşmak. 3-İbadette tam samimi olmak, ihlas ile hareket etmek.

Buna göre İslam, Allah’ın Peygamberleri aracılığı ile bildirdiği dine iman ve itaat etmek, ihlas ve samimiyetle dini yaşamak ve yaşatmak, böylece dünya ve ahirette barışı, huzuru ve mutluluğu yakalamaktır.

İslam dışında kalan bütün dinler, nizamlar, sistemler, ilke ve ideolojiler batıldır, küfürdür. Küfre davet etmek bir Müslümana hem haramdır, hem de yakışmaz.

Bazen değişik küfür çeşitlerinde İslam ilkelerine benzerlik, uygunluk, paralellik olabilir. Mesela komünizm ve sosyalizmde fakire yardım gibi. Demokrasilerde seçim ve insana değer vermek gibi. Faşizmde vatan sevgisi gibi. Irkçılıkta milletini sevmek gibi. Biz bu hallerde bile kafalar karışmasın ve ayrıntılardaki hakikatler güme gitmesin için “İslam’a” davet ederiz.

Bazen bütün içinde bir ayrıntı fevkalade önemlidir ve insanı İslam çerçevesinden bile çıkarabilir. O yüzden yabancı kavramlarla İslam’a daveti hoş görmüyoruz.