İnsanlar İlkeli Olmalı

İslâm, peygamberler dışında bütün insanların söz ve davranışlarının hata ve sevaba açık olduğunu bildirir. Peygamberler örnek rehberler ve uyulan liderler olduğu için günahtan korunmuşlardır. “İsmet” sıfatının gereği budur.

Bu sıfatları olmasaydı, hataları da örnek alınarak ölçü kabul edilebilirdi. Bu yüzden masum ve mahfuzdurlar. Küçük ve basit hatalar (zelle) yapsalar da hemen Allah Teâlâ tarafından uyarılarak düzeltilirler.

Diğer insanların böyle bir özelliği yoktur. İster alim, ister müçtehit, ister şeyhülislam, ister şeyh, ister mürşit, ister mürit olsun fark etmez, söz ve davranışlarında hata ve sevaba açıktırlar. Günah işlemeleri mümkündür.

Gerçi bunlar, ilimleri ve maneviyatları sebebiyle Allah'ın iznyle sıradan bir insan gibi ulu orta günah işlemezler. Hatta, temiz bir çevrede yaşayan ve sağlıklı gıda alanların hastalıktan korunduğu gibi, genellikle bulundukları günahlardan daha temiz ortamlar onları koruduğundan “mahfuz” sayılırlar.

Ama yine de ilke olarak kabul etmeliyiz ki, hata yapabilirler. “Ben hata yapmam” ya da "benim üstadım, şeyhim, mürşidim hata yapmaz, günah işlemez" demek, hatanın ta kendisidir.

Bu sebeple İslâm'da şahıslar değil, ilkeler ve ölçüler öne çıkarılmıştır. İşte bunun için Hz. Peygamber Efendimiz veda hutbesinde:

"Size iki şey bırakıyorum. Onlara sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz: Birisi Allah'ın Kitabı ve diğeri de Rasûlünün sünneti”. buyururmuştur. (Mâlik, Muvatta', "Kader", 3, Tirmizî, "Menâkıb", 21; Ahmed b. Hanbel, Miisned, I, 51; III, 59.)

Bana birisinin bir sözünü sordular “olur mu?” diye.

Demiş ki: “Ben o hale geldim ki, istesem de günah işleyemiyorum”.

Dedim ki: “Yalan söylüyor. Öyle olsaydı hayatı imtihan olmazdı.

Evet, hayat, iyilik mi, kötülük mü yapılacağının bir imtihan alanıdır.  İyilik ve kötülüğün ölçüsü İslam’dır. Kendi irademizle iyiliği seçecek, kötülükten kaçacağız. Ne kadar başarırsak sevinecek ve şükredeceğiz. Ne kadar başaramazsak, korkacak ve tövbe ederek yeniden iyiliklere döneceğiz. Takva, sürekli dikkattir.

Eskiler boşa mı “beynel havfi ve’r reca” diyorlar?