Üzülüyorum

Geçici olarak taşındığım bir mahallede tanıyan cemaat:

“Hocam gidene kadar camimizde sohbet eder misiniz?” dediler.

“Memnuniyetle! Bu zaten bizim vazifemiz. Üstelik talep olunca üstümüze farz biliriz” dedim.

Cuma gecesi yatsı sonrası için anlaştık. Kışın ısıtması kolay olur diye caminin arkasındaki son cemaat mahallini münasip görmüşler. Bir masa, bir sandalye, bir hadis kitabı işe başladık. Ortalama yarım saat. Cemaat beni masada gördüğü halde çıkan gitti, çıkan gitti, en sonunda yirmi otuz kişi kaldı. Sohbete başladık. Bu en az altı ay devam etti. Yaz gelince tatil ettik, herkesin bağı var, dağı var diye.

Bir gün sohbet ilimden açılınca dedim ki:

“Cemaat, yanlış anlamazsanız bir üzüntümü söyleyeyim. Ama bu üzüntüm, ‘beni niye dinlemiyorlar?’ için değil, ‘neden bu sohbetten istifade etmiyorlar?’ içindir. Bu giden kardeşlerimiz burada anlatılanları biliyorlar da gerek duymuyorlar için mi gidiyorlar? Böyleyse üzülmeyeceğim. Ama tecrübemle ben böyle zannetmiyorum. Peki, dinlerini öğrenmek ve Müslümanca yaşamak için neden yarım saatlerini burada oturarak ibadetle geçirmiyorlar? Bu beni çok üzüyor!”

Beni dinlemek değildir önemli olan. Dini öğrenmektir. Sohbete katılmaktır. İlim ile ibadeti birleştirerek ruh alış verişiyle olgunlaşmaktır. Muhabbettir. Yakınlıktır, birliktir, barış ve huzurdur. Mutluluktur yani.

Bu insanlar neler kaçırdıklarını dahi bilmiyorlar.