Yazmak Sorumluluktur

Hiç şüphesiz bir yazıdan amaçlanan yararın gerçekleşmesi için, yazının belli bir plan dahilinde derli toplu olması, bilinmesi gerekenleri iyi araştırıp doğru bilgiler sunması, ama özellikle de anlamayı ve öğrenmeyi kolaylaştıracak bir üslup ile ifade edilmesi elzemdir.

Bazı yazarlar, anlaşılmamayı arzularcasına kapalı yazmışlar, okuyucularını zorlamışlardır. Belki şiir ve edebi türlerde mazur görülebilir mi bunlar, tartışılabilir. Ancak, din, tarih, felsefe, sosyal bilimler ve genel kültür eserleri, İslam’ın o güzel tavsiyesi olan “kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” emrine uygun olarak, kolayca anlaşılır bir dil ve üslupla yazılmalıdır.

Kur’an, bu konuda insanlar için mucize bir örnektir. Son zamanlarda bazı aydınlarımızın yabancılara özenerek bu üslubu terk etmeleri üzücü, ama özellikle de kolay anlaşılır kitapları küçümseyici söz ve tavırları ise, üzücü olmaktan ziyade acıtıcıdır.

Bir konuda yazmak isteyen,  önce bu konuda neler yazıldığını bilmek zorundadır. Hatta bu konuda yazılanları anlamak, sınıflandırmak, sentezler yapmak, doğruları yanlışlardan ayırarak okuyuculara yeni bir şey vermek, bir yazının asgari amaçlarıdır. Bütün bunlardan öte, bir konuda bilmeden yazmak, kuşkusuz birçok yanlışlara körü körüne dalmak demektir. İşte bu yanlışlar, maddî veya manevî bir kısım sorumlulukları da beraberinde getirirler.

Bu yanlışlar bir yandan yazara dönük olumsuzlukları ölüp gitseler bile yaşatırken, bir yandan da insanlığa dönük zararlara yol açtıkları içindir ki, mesul tutulurlar. Çünkü yanlış yazılar, insanlığın maddî ve manevî ilerlemesine engel oluştururlar.

Evet, yazmak yaşamak demektir. Yazmak, düşünmek, değerlendirmek, sorgulamak ve yargılamak demektir aynı zamanda. Yazmak, katkıda bulunmaktır. Fedakârlık işidir. Sevgi işi, gönül işidir. Değer vermektir insana, evrene. Bu yüzden bir borç, bir yükümlülüktür. Şan, şöhret ve menfaat gibi duygular çok sönük, çok basit ve çok ilkel kalır bunların yanında.