Hac Ve Umre

Hac sözlükte kasıt, yöneliş, yürüyüş…demektir.  İslam dininde hac, mükellefin Zilhicce ayının 9. günü Arafatta olup, 10 ila13.  günlerinde Ka’be’yi tavaf etmesidir.  

Umre ise, bu zamanların dışında, ihramlı olarak kabeyi tavaf ile safa- merve arasında sa’yetmektir. 

Hac, aslında kolay bir ibadaettir.  Onu zorlaştıran biraz kalabalığın verdiği izdiham, biraz da Müslümanların oraya yeterli eğitim almadan gidişleridir. 

İnsan, üç çeşit hac ibadetinden birine niyet eder, “Mîkat” denilen yerde ihrama girer, Kabeyi tavaf eder, 9.  Zilhicce günü öğleden akşama kadar az da olsa Arafat’ta  durur, gece Müzdelife’ye iner ve fecirde vakfesini yapar, bayram sabahında Büyük Şeytanı taşlar, gerekiyorsa kurban keser, tıraş olup ihramdan çıkar, Ka’be’yi tavaf ile Safa-Merve arası sa’y yapar, diğer iki günde de Şeytanları taşlar, günü gelince veda tavafı yaparak Mekkeden ayrılır. Hac kısaca budur. 

Farz Oluşu

Hac akıllı, ergin, hür, masrafına gücü yeten ve vakti müsait olan Müslümanlara farzdır.  Tabi, bu vazifeyi yaparken sağlık ve  yol emniyetinin varlığı yanında kadınlar için mahremlerinin beraberliği ve varsa iddetlerinin de bitmiş olması gerekir. 

İslam alimlerinin çoğunluğu, kendisine hac farz olan kişinin hemen o yıl içinde hacca gitmesi gerektiğini, yoksa günahkar olacağını söylemişlerdir. Doğrusu sünnete, akla ve ihtiyata uygun olan da budur.  İyi işlerini erteleyenler, hep zarar görmüş ve pişman olmuşlardır. 

Hac İslamın beş şartından biridir.  Hicretin 9. yılında farz kılınmıştır.  Peygamber Efendimiz 10. yılda hac etmiştir.  Bu O’nun ilk ve son haccıdır.  

Gücü yetene haccın farz oluşu Kur’an ve sünnetle sabit olduğu için, yapanlar çok büyük sevaplar alır, terk edenler büyük günah işlemiş olurlar.  İnkar eden, alaya alan veya küçük görüp beğenmeyenler, kesinlikle dinden çıkar, kafir olsurlar. İşte delilleri: 

Allah (cc.) Kur’an’da buyurur ki:

اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذ۪ي بِبَكَّةَ مُبَارَكاً وَهُدًى لِلْعَالَم۪ينَ
ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِناًۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلاًۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَۚ

“Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir. Onda apaçık deliller, İbrahim'in makamı vardır.  Oraya giren güvene erer.  Ona bir yol bulabilenlerin Beyt'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.  Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağni (kimseye muhtaç değil, her şey ona muhtaç)dir.

(Al-i İmran, 96-97. )

Sevgili Peygamberimiz(sav. )den de, haccın farziyyeti ile ilgili şu hadis-i Şerifini alalım: Ebu Hüreyre hazretleri anlatıyor:

"Bir gün Resûlullah (sav) bize şöyle hitab etti: 

-Ey insanlar, size hacc farz kılınmıştır.  Şu halde haccı edâ edin! 

Cemaatten bir adam: 

-Her sene mi Ey Allah'ın Resûlü? diye sordu.  Resûlullah (sav) cevap vermedi.  Adam sorusunu üç kere tekrar etti.  Bunun üzerine: 

-Ben sizi bıraktıkça siz de beni bırakın.  (Madem ki sükût ettim, niye sormada ısrar ediyorsunuz?) Şayet "Evet!" deseydim, her yıl haccetmek vacib olurdu ve buna güç yetiremezdiniz.  Şunu bilin ki, sizden öncekileri helak eden şey, çok soru sormaları ve peygamberleri hakkında ihtilaflarıdır.  Size bir iş emrettiğim zaman, bunu gücünüz yettiğince Îfa edin, bir yasaklamada bulunduğum vakit de ondan kaçının."

(Buhârî,İtisam 4; Müslim, Hacc 412, (1337), Fedâil 130, (1337); Nesâî, Hacc 1, (5,110-111). )

Terkinin Cezası

Haccı terk etme hakkında Sevgili Peygamberimiz buyururlar ki:

"Kim kendisini Beytullahi'1-haram'a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmezse, ister Yahudi olarak ölsün, ister Hıristiyan.  Zîra, Cenab-ı Hakk şöyle buyurmuştur: "Oraya yol bulabilen insana, Allah için Kâbe'yi haccetmesi gerekir"

(Âl-i İmrân 97). (Tirmizî, Hacc 3, (812). )

Önemi Ve Hikmetleri

Haccın bireysel ve toplumsal bir çok yararları vardır.  Hikmetleri saymakla bitmez.  Bunları tam anlamak için yaşamak da gerekir.  Biz bir kaçını sayalım:

Bir kere hac, fevkalade sevaplı bir ibadettir. Konu ile ilgili hadislere baktığımızda hayretler içinde kalıyoruz.  İşte bir örnek:

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:

"Bir umre, diğer umreye kadar arada işlenenler için keffarettir.  Hacc-ı Mebrûr'un karşılığı cennetten başka bir şey olamaz!"

(Buharî, Umre 1; Müslim, Hacc 437, (1349); Tirmizî,Hacc 90, (933); Nesâî, Menâsik 3, (5,112), 5, (5,115); İbnu Mâce, Menâsik 3, (2887); Muvatta, Hacc 65, (2, 346). )

Sizlere Ali el-Muttakî’nin derlediği “Kenz’ül Ummal” adlı hadis kitabından okuyup da not aldıklarımın bir kısmını yazayım:

“Günahsız yapılan hac, insanı anadan doğma tertemiz yapar. Şeytanı hor, hakir ve rezil eder. Yolda ölürse kıyamete kadar her sene hac sevabı alır.  Mekke ve Medinede ölene hesap yoktur. Hacılar, Allah’ın (cc.) elçileridir; isterlerse verir, af isteyeni affeder. Hem şefaata uğrar, hem de şefaat ederler. Kim için istiğfar ederlerse, Allah kabul eder. Her gün tavaf edene 60, namaz kılana 40, Kabe’ye bakana 20 sevap vardır. Akabinde ölen şehittir. Kabe ve hacer-i esved, kıyamette şefaatçıdırlar ve hacıyı elinden tutup cennete girdirirler. Orada her amel yüz bin olarak hesaplanır.  Allah (cc.) her gece evvela Kabe’ye nazar eder ve önce orada olanları bağışlar, vs.  vs.  vs….”

İnsan orada tarihle iç içe yaşar.  İslam’ın doğuşunda binbir maceraya şahitlik yapmış o kutsal toprakları görünce insanın imanı artar.  Ömrünün muhasebesini yapar.  Daha iyi Müslüman olmaya söz verir.  Mahşerî kalabalıkda ölümden sonra diriliş ve mahşeri yaşar.  Güzel huyları gelişir.  Ümmet bilincini kavrar. Bilgisi, görgüsü artar.  Müslümanların gücünü görür. Siyasi, ekonomik, bilgi ve teknolojide kongreler ve fuarlara katılır veya bu imkanları görür, ümmetin sorunlarını tartışır, çözümler arar.  İnsanlığı bu güzelliklerle tanıştırma şuuru, yani tebliğ bilinci gelişir. 

Hacca Hazırlık

Tabi bütün bu güzelliklere erişmenin temel şartı, hacca maddî manevî hazırlıklı olarak gitmektir.  Bunun başında da imandan sonra bilgi ve ihlas gelir.  

Yani hacdan amaç, sadece Allah rızası olacak.  Bir de parası helal olacak. Yol boyunca günah işlemekten, arkadaşları ile tartışmaktan, haksızlıktan, zulme yardım veya aracı olmaktan kaçınacak.  Herkese güler yüzlü, tatlı dilli, hizmetli, hürmetli, sabırlı, hoşgörülü olacak. 

Bunu için gerekli olan bilgi, erdem, azim, irade ve sabır gibi hazırlık ve donanımını iyi yapacak.  Vasiyetini yazacak ve ölümü her adımda hazır bilecek.  Kabe’ye değil, Kabe’nin  sahibine gittiğinin farkında olacak. Hacerü’l Evsed’i sanki Allah’ın (cc.) eliymiş gibi tutacak ve sağlam söz verecek ve bu sözden asla dönmeyecek.   

Sevgili Peygamberimiz’in (sav.)huzuruna varınca gözünü yumacak ve gönlünü O’na teslim edecek, manen ellerini tutup biat edecek ve “canım sana ve yoluna kurban ya Resulullah!” diyecek…

Ülkesine bambaşka bir insan olarak dönecek. 

Herkesin sevdiği, güvendiği, elleri öpülesi bir Müslüman olarak dönecek ve öyle yaşamaya devam edecek.  

Hey hac, sen ne güzel bir ibadetsin!. . Sen ne güzel bir milat, sen ne güzel bir fırsat, sen ne güzel bir bahtsın.