Mükellef İnsan

Mükellef insan, dine muhatap olmuş, Allah'a karşı sorumlu olan insandır.

Akıl ve büluğ çağına ermiş her müslüman,  dinin emir ve nehiylerinden sorumludur,  onları yerine getirmekle yükümlüdür.  Biz bu yükümlülüğe "teklif",  sorumlu olan kişiye de "mükellef" diyoruz. Akıllı olan erkekler ihtilam olmakla, dişiler hayız görmekle mükellef olurlar.

Bizim mükellef bir Müslüman olmamız, hayatımızın tamamını ilahî kanunlara iman ve itaat ederek yaşayıp Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmamızı gerektirir. Allah’a teslim olmak anlamında “mükellef bir Müslüman” olma sorumluluğu işte budur. Bu imana dayalı içtenlikle yapılan itaat, bu ihlas ve samimiyetle helal ve harama bağlı yaşama biçimi aynı zamanda bir ibadettir, Rabbimize manevî bir yakınlık sebebidir. Zaten Allah Teâla bizi bunun için yaratmıştır. Bu dünya da bunun imtihan alanıdır. Ahirette ise bu dünyada İslam’ın koyduğu kanunlara göre yaşayıp yaşamadığımızın hesabını vereceğiz. Dolayısıyla ahiret saadeti de tamamen bu hayatı iman, amel ve ahlakta Allah’ın kanunlarına bağlı yaşamaya bağlıdır. Bu yüzden dünya için “ahiretin tarlasıdır” denmiştir.

Müslüman olmamız İslam dinini, onun yüce ve faydalı ahkamını hayatımızda uygulamamızı gerektirir. Kur’an ve Sünnete baktığımızda anlarız ki bu itaat konusunda mükellefe verilen bir muhayyerlik, bir seçenek yoktur, bilakis bir mecburiyet, bir zorunluluk vardır.

Bu yüzden İslam hukukunu kabul etmeyen, benimsemeyen, faydalı bulmayan, onu alaya alan ve aşağılayan, çirkin gören, bu yüzden ondan ve onu yaşayanlardan nefret edip gıcık kapan kimseler, kesinlikle Müslüman olamazlar. Onlar kendilerini Müslüman saysa bilse, öyle zannetseler dahi Allah onların imanını ve İslamiyetini asla kabul etmez. Bu Allah adına fetva vermek değil, sadece O'nun bildirdiğini ifade etmektir. Bu da davet, tebliğ ve öğretme gereğinin bir ifadesidir.

Şimdi mükellef olduğumuz hükümlerin, yani ahkâmın, yani kanunların din açısından değerini ve bağlayıcılık ölçüsünü gösteren kavramları görelim.