Osmanlıcılık

“Osmanlıcılık”, Osmanlı Devletinin siyasi bütünlüğünü sağlayabilmek amacıyla ortaya çıkmış bir düşünce akımıdır.  II. Abdülhamit tarafından da desteklenen, II. Meşrutiyet'in ilk yıllarına kadar devam eden bir düşünce akımıdır.

Bu düşünceye göre Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içinde yaşayan herkes ırk, din, dil ayrımı olmaksızın eşit kabul edilmeli; herkes aynı haklara sahip olmalıdır. Bu, devletin devam ettirilerek yıkılmaktan kurtarılması için şarttır.

“Osmanlıcılık” fikri şartların getirdiği bir zaruretin neticesidir ve bu yüzden kavga eden düşüncelerin üzerinde anlaştığı bir barış alanıdır.

O günlerde artık herkes görüyordu ki koca “Osmanlı”, “devlet-i ebed müddet” elden gidiyor. Bunu durdurmak için herkes biraz taviz vererek bu düşünce etrafında bir birlik oluşturmaya çalışıyordu. Yani milliyetçi Türkçüler, kendi ırklarının dışındaki unsurları devlet içinde tutabilmek, bölünme ve parçalanmadan kurtulmak için mecburen Osmanlıcılık fikrini destekliyorlardı. Aynı durum benzerî gerekçelerle İslamcılar için de geçerliydi. Zaten devlet ve toplum içinde  gayr-i Müslimleri dışlamıyorlardı ama Müslümanlara denk de görmüyorlardı. Artık bu yüzden onları kendilerine mecburen eşit görmeye başlamışlardı.

Bu açıdan bakıldığında “Osmanlıcılık”, “Batıcılık” ve “Milliyetçilik-Irkçılık” akımlarına göre yerlidir, yabancı kaynaklı değildir.

Batılılaşmaya açık Osmanlı aydınları milliyetçilikle tanıştıklarında, bu fikrin Osmanlı açısından  bölünme ve parçalanma anlamına geleceğini çok iyi biliyorlardı. Bu sebeple ayrılıkçı milliyetçilik hareketlerine karşı ilk tepkileri “Osmanlıcılık” biçiminde olmuştur. Osmanlı devletinde yaşayan tüm unsurlara ayrım yapmaksızın eşit yurttaş olarak davranma ve onları Osmanlılık aidiyetinde buluşturma anlamına gelen Osmanlıcılık, Osmanlı aydınlarının ortak düşüncesini oluşturuyordu. Fakat hem zihinlerdeki “ümmet” fikri, hem de bu siyasetin etkili olmaması, aydınların milliyetçilik karşısındaki düşüncelerinin farklılaşmalarına yol açmıştır.

Osmanlıcılık, etnik milliyetçiliğe karsı Osmanlı’nın bulduğu ve dolayısıyla ilk etapta milliyetçilik karşıtı bir akım olarak görülebilir. Ama klasik Osmanlı “ümmet - millet” sisteminden farklı bir model olarak aynı zamanda yeni bir olgudur. Osmanlıcılık da bir “birlik ideolojisi” olarak bir nevi “kültürel milliyetçiliğin” bir biçimi şeklinde yorumlanabilir. Klasik “ümmet millet” sisteminde müslim Gayr-ı Müslim farklılıkları ve bu farklılıkların kurumsallaşması esas iken, “Osmanlıcılık”ta devlet ve hukuk karşısında müslim Gayr-ı Müslim yurttaşların eşitliği ilke olarak benimsenmiştir. Irk, din ve mezhep farkı gözetmeksizin herkesin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan Tanzimat Fermanı, Osmanlıcılık düşüncesinin ilk somut adımıdır.

Ne var ki yenilgiyle sonuçlanan Balkan Savaşları Hristiyan unsurların imparatorluğa karşı olumsuz tutumlarını ortaya çıkarmış oldu. Önce Arnavutluk isyanı, sonra Araplar ve Kürtler arasında başlayan bazı milliyetçilik hareketleri, imparatorluk içinde Müslüman unsurların tam bir anlaşma içinde olmadığını göstermiş oldu.

Malum olduğu üzere milliyetçilik önce gay-ri Müslim unsurlar  arasında, sonra Arnavut ve Araplarda, en sonra da Türklerde ortaya çıkmıştır. Türklerin en sona kalması Osmanlı devletinin kurucusu ve asıl sahipleri olması dolayısıyladır. Türklerin erken bir dönemde milliyetçilik yapması, bu devlete vücut veren unsurları ayrılıkçılığa sevk etmek ve dolayısıyla bir an önce Osmanlı’nın parçalanması anlamına geleceği için, son ana kadar Osmanlıcılık konusunda ısrarlı olmuşlardır.

İttihad ve Terakki Cemiyeti, ilk döneminde Osmanlıcıdır. Cemiyetin temel amacı, genelin menfaatini korumak, hiçbir şekilde milliyet, kavmiyet, cinsiyet, mezhep farkı gütmemek ve üyeler arasında tam bir eşitlik bulunduğunu belirtmektedir. Bu fikrin arkasında “ortak vatan” ve “Osmanlı devletine bağlılık” fikri yatmaktadır.

Ancak daha sonraki yıllarda farklı grupların oluşması ve Osmanlılık idealinin suya düşmesinden sonra bu görüşün sahipleri daha “Milliyetçi”, yani “Türkçü, ırkçı” bir çizgiye gelecektir. Böylece Osmanlının son zamanlarında devlet yönetimini ele geçiren İttihat ve Terakki Partisinin en bariz özelliği ırkçı, batıcı, laik ve din dışı bir hayat tarzını benimsemiş olmakdır. Bu bariz özellikleriyle bu maceraperestler iş başına geldikten kısa bir zaman sonra “iyi niyetle” koca Omsalı Devleti’nin yıkılmasına sebep oldular.