Devlet

Bilindiği gibi devlet, belli bir ülkede (toprak, vatan unsuru), meşru egemenlik iddiasıyla (hakimiyet unsuru), o ülkede yaşayan bütün insanların (halk unsuru) hak, görev, sorumluluk ve davranışlarının kontrolün elinde tutan siyasal kurumdur. Bu kurum ülke içinde ihtiyaç duyulduğu için var olan bütün kurumların toplamını ifade eder.

Bu devlet içinde halkın tümünün başında “devlet başkanı” vardır. Bu İslam Devletinde “Halife” olarak nitelendirilirken, cari sistemde “cumhurbaşkanı” olarak isimlendirilir. Onun üst düzey yardımcılarına da genellikle “bakanlar, devlet adamları, bürokratlar” denir. Bunun en yaygın ifadesi, “devlet memuru” tabiridir. Devlet kendisini teşkilatlandırarak iş ve işlemlerini gerçekleştirir.

Modern devletlerde devletin erkleri yasama, yürütme ve yargı olarak birbirinden bağımsız işlevlerini sürdürürler.

Devleti, “belli bir yerde yaşayan insanların siyasi ve hukuki işlerini yürüten yetkili bir kurumdur” diye de tarif edebiliriz. Devletin en önemli vazifesi, ülkede kanunları uygulayarak düzen ve barışı korumaktır. Devlet bu görevini yaparken vatandaşlar da ona itaat ederek yardımcı olmak borcundadırlar. Ancak halife de işlerini istişare ile götürmek, halkına danışmak zorundadır.

Devletin gerçekten devlet olabilmesi için icra yetkisinin de olması lazımdır. Yani kanun yapacak ve bunu yürürlüğe koyabilecektir. Bunun için zabıta, asker, mahkeme, hakim gibi yaptırıcı güce sahip olacaktır. Bunların masrafının karşılanması için bir maliye kurulacak, vergiler alınıp ödemeler yapılacaktır. Bütün bu faaliyetlerin usulü dairesinde olduğu göztim ve denetimden geçecektir. Bunlar olmadan bir devlet olmaz. Dolayısıyla bir adamın çıkıp “ben devlet başkanıyım” demesi, sayılan güç ve imkanları olmadan ciddiye alınamaz.

Demokrasi bu çağda çok konuşulan bir devlet yönetim biçimidir. Halkın seçimi ile devletin yönetilmesi iyi olmakla beraber, hakimiyetin kaynağının kayıtsız şartsız halk olması, halkın, en azından çoğunluğunun ne isterse kanun olarak konulması, İslam’a ters düşer. Bu açıdan bakıldığında demokrasiler, laik, seküler ve din dışı bir düşünceden doğmuştur. Bilindiği gibi İslamiyette hakimiyetin kaynağı Allah’tır. Halk istese de kanunlar Kur’an ve Sünnete aykırı olamaz. Bu yüzden İslam ile demokrasi özünde bağdaşamaz.

Bir ülkede halk gönüllü olarak İslam hukukunu seçer de yönetim yine halk tarafından seçilip oluşturulursa, orada hem İslam, hem de demokrasinin geçerli olması sağlanabilir. Ama burada halk, İslam’dan başka bir hukuk yapısı seçmeye yetkili olduğundan sorun devam eder demektir. Bu yüzden İslam Devleti şu veya bu devlet şekli değil, doğrudan özel ve orijinal bir devlet olarak İslam Devletidir.