Kıyas

4-KIYAS

A) Kıyasın tarifi ve mahiyeti

B) Kıyas'ın hüccet oluşu 

C) Kıyas'ın konusu ve sahası 

D) Kıyasın rükünleri

E) Kıyas ile İctihad arasındaki münasebet

F) Kıyasın kıstasları

G) Kıyasın Hükmü 

 

4-KIYAS

 

A) Kıyasın tarifi ve mahiyeti :

Kıyas, lügatte takdir, müsavat, ölçmek manasına gelmektedir. Buna mukayese de denir. Istılahta ise, Kıyas ; hakkında nass bulunmayan bir meselenin hükmünü, aralarındaki ortak illet sebebiyle, hakkında nass bulunan, bir meselenin hükmüne bağlamaktır. Kıyas ile yeni bir hüküm konulmuş olmaz. Kıyas ile, Kur’an ve Sünnet tarafından konulmuş, fakat gizli olan bir hüküm ortaya çıkarılmış olur. Başka bir ifade ile kıyas ile, önceden varolan bir hüküm keşfedilmiş, izhar edilmiş olur. 

Bir meselenin hükmünü, kıyas yoluyla çıkarabilmek için, o hususta nass ile sabit olan şer'i hükmün bulunması gerekir. Müctehid, nass ile sabit olan şer'i hükmü gördükten sonra, o şer'i hükmün illetini tetkik edip tespit etmeye çalışır ve onu bulur. Şayet bir hükmün illeti nass ile açıklanmamışsa, müctehid onu kendi anlayışına göre istihrac ve istinbad edebilir. Bundan sonra asıl meselenin illetinin fer’i meselede bulunup bulunmadığını araştırır. Eğer nassda bulunan illet ve benzerlik, fer'de de varsa, aslın hükmünü, fer'de de izhar eder. Şimdi kıyas ile ilgili bir kaç misal verelim:

1-Bir hadiste "Buğdayı buğdayla misli misline satınız, fazlasına satarsanız, faiz olmuş olur. " buyurulmuştur. Bundan şu neticeye varıyoruz: Bir kilo buğdayı, bir kilo buğday ile değiştirebiliriz. Bir kilo buğdayı, iki kilo karşılığında değiştirirsek, bu fazlalık faiz olur ve haramdır. Acaba bu haram hükmü, pirinçte de var mıdır? Biz, pirinç hakkında böyle sarih bir hüküm bulamıyoruz. Fakat pirinç ile buğdayı mukayese ediyoruz. Buğday, kilo ile ölçülür ve satılır, pirinç de kilo ile ölçülür ve satılır. O halde pirinçte de fazlalık faiz olur. 

2-Cuma günü ezan okunduğu zaman alış-veriş yapılması, bir ayet ile yasaklanmıştır. Acaba cuma günü ezan vaktinde, icâre akdinin yapılmasının hükmü nedir? Bu konuda bir nass göremiyoruz. Fakat icâre ile bey arasında bir mukayese yapıyoruz. Bey, cuma namazı vaktinde yasaktır . Çünkü insanı meşgul eder dolayası ile ibadetten alıkor. İcâre de insanı meşgul eder ve ibadetten alıkor. O halde cuma günü namaz vaktinde icâre akdi de yasaktır. 

3- Şarap içmenin haram olduğu hakkında ayet vardır. Onun haram olduğunu “şarap . . . şeytanın pis işlerindendir. Ondan sakınınız. " (Maide :91)  ayeti gösteriyor. Haram olmasının illeti, şarabın sarhoş etme (iskar)  vasfıdır. Viskide de sarhoş etme vasfı vardır. O halde viski de haramdır. 

 

 

B) Kıyas'ın hüccet oluşu :

Kıyas müctehidlerin cumhuruna göre şer'i hüccettir. Kıyasın bir hüccet olduğu Kur’an, Sünnet ve akılla sabittir. Bazı fakihler, kıyası şer’i bir huccet olarak kabul etmezler. İmamiyye, Rafiziyye, Hariciyye ve Zahiriyye mezhepleri kıyas'ı inkar etmişlerdir. 

 

Kıyasın bir huccet oluşunun delilleri:

    a)  Ayetler: 

Kıyasın meşruluğuna işaret eden ayetler çoktur. Fakat biz, bunlardan ikisinin mealini vereceğiz : "Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden olan Ulu'l-emre itaat edin, eğer bir şeyde ihtilafa düşerseniz, Allah ve Rasulü’ne iman ediyorsanız, onu Allah’a ve Peygamberine havale ediniz. " (Nisa:140) . Konuyu Allah ve Rasulü’ne havale etmek kıyas yapmaktır. 

"Ey akıl sahipleri, ibret alın (kıyas yapın) " (Haşr: 2) . 

b ) Hadisler:

1-Hz. Peygamber (s. a. v. )  Muaz'ı Yemen'e kadı tayin ederken, "Bir şeyin hükmünü Kitap'ta, Sünnet'te bulamazsan ne ile hükmedersin”diye buyurması üzerine Muaz'ın “İctihadımla hükmederim " demesini tasvip buyurması, kıyasın meşruiyetine bir delildir. (Ebu Davut) 

2-Bir kadın sahabi, "Ya Rasulüllah, babam haccetmeden vefat etti, ben onun yerine hacc etsem, ona faydası olur mu?"diye sormuş. Rasulü Ekrem : “Söyle bakalım, babanın üzerinde bir borç bulunsa da, onu sen ödesen, babandan kifayet etmez mi?"buyurmuş:Kadının “evet”demesi üzerine. . Rasulü Ekrem :"Öyle ise Allah’a olan borç ödenmeye daha layıktır”diye buyurmuştur ki, bu kıyasın meşruluğuna delalet etmektedir. (Müslim)  

3- Hz. Ömer, Peygamber (s. a. v. ) e, oruçlunun inzal vuku bulmadan yaptığı öpüşünün hükmünü sordu. Peygamberimiz ona, "Oruçlu iken ağzını su ile çalkalamanın hükmü hakkında ne düşünürsün?"deyince, Hz. Ömer, “bunun oruca bir zararı olmaz”dedi. Hz. Peygamber, “Bununla kifayet et” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel) 

c ) Sahabe uygulaması:

Sahabe de kıyası bir hüccet olarak kullanıyordu. Nitekim sahabe, Hz Ebu Bekir'e biat ederken, Peygamber (s.a.v.) in onu namaz için imam olarak seçtiğini gözönüne almışlar, hilafeti, namaz imamlığına kıyas ederek, “Peygamber, onu dini işimizde imam tayin etti. Öyle ise, biz de onu, dünya işimizde niçin imam tanımayalım?"demişlerdir. Hz. Ali de içki cezasını, kazif cezasına kıyas etmiştir. Çünkü içki sonuç itibari ile kazfe (iffete iftira) vasıta olmaktadır. 

d) İnsanın aklı da, kıyasın bir huccet olduğunu kabul eder. Kur’an ve Sünnetin nassları mahdut, meydana gelen hadiseler ise sayısızdır. Sınırlı olanın sınırsız olanı ihata etmesi mümkün değildir. İşte kıyas, hakkında nass bulunmayan problemlerin, meselelerin hükmünü, Kur’an ve Sünnet'in ışığında açıklamaktan ibarettir. 

Eğer kıyas ve ictihad prensibi olmasaydı, yeni ortaya çıkan meselelere cevap bulamazdık, dolayısıyla hayat donar, insanlar sıkıntıya düşerdi. İşte kıyas ve ictihad prensibi yardımı ile, insanların dini ihtiyaçlarına cevap bulunmaktadır. 

C) Kıyas'ın konusu ve sahası :

Taabbüdi ve cezai hususların dışındaki nasların, genellikle birer illet, hikmet ve maslahat ile muallel olması bir esastır. Bu bakımdan naslar iki kısımdır:Gayr-ı muallel nasslar, muallel nasslar. 

1-Gayr-ı Muallel Nasslar : Bunlar ibadetler, keffaretler ve cezai nasslardır. Bunlar üzerinde kıyas yapılamaz. Mesela, namazların rekatlarının sayısı ve had cezalarının sayısı ile ilgili nasslar bu nevidendir. Bunlara başkaları kıyas edilemez. Sabah namazı iki rek'at olduğundan, akşam namazının da iki rek'at olmasına hükmedilemez. Müctehid bu husustaki nasslara tabi olur. Onların illetlerini istinbad ile, üzerlerine başkalarını kıyas etmeye çalışmaz. 

2- Muallel Nasslar :

Bunlarda aslolan ta'lildir, kıyasın cereyan etmesidir. Bu kısım nassların her birinin, birer illeti bulunmaktadır. Muamelatı ilgilendiren nassların hükümleri, genellikle birer illete isnad etmektedir. İşte kıyasın konusu, bu tür nasslardır ve kıyas bu nasslar üzerinde cereyan eder. 

D) Kıyasın rükünleri :

Kıyasın rükunları dörttür. Ayrıca bu rükunların şartları da vardır. 

a)  Asl: el-asl, buna el-Makîs aleyh denir. Hükmü hakkında nass bulunan şeydir. Aslın şartları şunlardır:

1- Kıyasın dayandığı asl fakihlerin çoğunluğuna göre nass veya icma olmalıdır. Kıyas ile sabit olan bir hüküm üzerine, başka bir mesele kıyas yapılamaz. 

2-Asıl, bir konuya tahsis edilmiş olmamalıdır. Yani aslın hükmü, diğer bir delile göre yalnız kendisine mahsus bulunmamalıdır. Aksi takdirde o asl, makîsun aleyh olmaz. sahabeden Huzeyme'nin tek başına şehadetinin kabul edildiği gibi . Peygamberimiz “Huzeyme kime şehadet ederse kifayet eder”buyurmuştur ki bu, Huzeyme’ye mahsus bir imtiyazdır. Artık Huzeyme’ye kıyasen başka bir zatın da, tek başına şehadeti kabul edilemez. 

3- Asl, kıyasa aykırı olarak sabit bulunmuş olmamalıdır. Namazların rekatları, hadlerin miktarları gibi. Biz bunların birer hikmete müstenid olduğuna kaniyiz. Fakat hikmetlerin nelerden ibaret olduğunu tayin edemeyiz, hükümlerinin illetlerini bilemeyiz. Bundan dolayı bunlarda kıyas yapamayız. Bu sebeple ibadet ve cezai hükümlerde kıyas cari olmaz. Mesela, sabah namazının iki rekat olduğuna kıyas ederek, öğle namazının da iki rek'at olması gerektiğine hükmedemeyiz. Hadd-i Kazfi, zina haddine kıyas ederek, ikisinden dolayı yüz değnek vurmak lazım gelir diyemeyiz. 

Aynı şekilde, unutma suretiyle yiyilip içilen bir şeyden dolayı orucun bozulmayacağı, kıyasa muhalif bir nass ile sabit olmuştur. Artık hata yolu ile oruç bozmayı buna kıyas edemeyiz.

b)  Fer : Hükmü hakkında nass bulunmayan şeydir. Fer'in şartları:

1-Fer'e mahsus bir nass bulunmamalıdır. Çünkü fer'in hükmü bir nass ile belirtilince, kıyasa lüzum kalmaz. 

2-Fer'in illeti, aslın illetinin tam benzeri olmalıdır.Yani fer'in asla, illet itibariyle benzemesi gerekir ki, bu suretle hükümde müsavi olsun. Mesela, hatayı unutmaya kıyas etmek caiz değildir. Yani unutma (nisyan)  hakkında caiz olan bir hüküm, kıyasen hata hakkında da sabit kılınamaz. Çünkü hatada olan mazeret, nisyandaki mazeretten aşağıdır. Hatada hata edenin dikkatsizliği vardır. Unutma da ise irade söz konusu değildir. 

c)  Aslın Hükmü: Asıldan fer'e geçen hükümdür. 

 Şartları :

1-Asıldaki hüküm mensuh olmamalıdır. çünkü mensuh bir hükmün, başka bir şeyde kıyas yolu ile caiz olması mümkün değildir. 

  2-Aslın hükmü, kıyas yapıldıktan sonra, ne asılda ve ne de fer’de değişmemelidir. Bir müslim, hem talaka hem de zıhara ehildir. Bir gayrimüslim ise sadece talaka ehildir. Buna kıyasen gayrimüslim, zıhara da ehildir diyemeyiz. Eğer böyle dersek fer’de hüküm değişmiş olur. Zıhar yapan bir müslümanın keffareti, bir köle azad etmekle veya iki ay oruç tutmakla veya 60 fakiri sabahlı akşamlı doyurmakla gerçekleşir. Gayrimüslim ise oruç tutmağa ehil değildir. 

3- Asıldaki hükmün manası, akıl ile kavranabilir olmalıdır. Taabbüdi hükümlerde kıyas cari değildir. Muamelat hususunda ise akıl, hikmetleri ve illetleri kavrayabileceği için kıyas caridir. 

d)  İllet : Kıyasın dördüncü rüknü illettir. İllet asılda hükmün üzerine bina kılındığı bir vasıftır. Mesela, şarapta iskar (sarhoş etme)  vasfı bulunur. Bu vasıf sebebiyle şarabın içilmesi haramdır. Kıyas neticesinde, sarhoş etme vasfı bulunan her içkinin haram olduğu hükmüne varılır.

İlletin şartları:

1-Zahir bir vasıf olmak : asıldaki vasıf, akıl ve duygularla hissedilir, kavranılır bir durumda açık olmalıdır. Mesela, içkideki sarhoş etme vasfı, duyu ile hissedilebilir. Yine nesebin sübutu için illet, nikah aktidir. Eğer illet, batıni bir şey ise ona delalet eden bir şeyin bulunması gerekir. Mesela, akit karşılıklı rızaya dayanan bir muameledir. Fakat rıza batıni bir şeydir. İcap ve kabul, rızaya delalet eder ve onun yerine geçer. 

2-Mazbut olmak : yani illet, kişilere, durumlara ve çevrelere göre değişmemeli ve ifade ettiği mana sınırlı olmalıdır. Mesela, iskar, şarabın haram kılınışının illetidir. Çünkü şarap normal olarak sarhoş edici bir şey olup, onun bu vasfı değişmez. 

Aynı şekilde ortaklık, şuf'a hakkına sahip olmanın illetidir. Şuf'a hakkı komşudan gelmesi muhtemel zarara bağlanamaz. Çünkü bu zarar mazbut bir şey değildir. 

3-Münasip (uygun)  bir vasıf olmak : İlletin, hükmün hikmetinin tahakkuk etmesini sağlayacak bir vasıfta bulunması gerekir. Çünkü Allah hükümleri bir takım maslahatların tahakkuku için koymuştur. Bu maslahatlar, "celbi menfaat ve def'i mazarrat”maksadına matufdur. Mesela çocukların malları üzerinde babanın velayet hakkının bulunması, şer'i bir hükümdür. Bu hükmün illeti de acz'dir. Çünkü çocukluk hasebiyle çocuk kendi mallarını korumaktan acizdir. Şari’in bu hükmü koymaktan maksadı ise çocuğun malını korumaktır. Yine iskar, hamrın haram kılınması için münasip bir illettir. Çünkü hamrın haram kılınması ile aklın muhafazası sağlanmış olur. Keza kasten adam öldürme, kısasın vacip olması için münasip bir vasıftır. Çünkü böylece hayatın muhafazası sağlanmış olur. 

4-Vasıf asla mahsus olmamalı : İstinbad edilecek illet, illeti kasır olmamalı ve başka madde ve meselelere de sirayet etmelidir. ancak, nassla bilinen illetler kasır illet olabilir. Öyle ise illet, ait olduğu asla münhasır kalmamalıdır. Mesela, sefer, orucun tutulup tutulmaması için bir illettir. Şarabın haram kılınmasının illeti ise iskardır. İskar, şarapta bulunduğu gibi başka maddelerde de bulunabilir. Öyle ise bu vasfı taşıyan her şey haram sayılır. 

 

İlleti Bulma Yolları : 

Hükmün üzerine bina edildiği illeti bulma çeşitli yollar ile mümkün olur. Bu yolların en önemlileri şunlardır:

1-Nass: İlletin nassla sabit olması iki türlüdür;

a)  Sarih nassla sabit olan illet: Ayet ve hadisler, bazen hükmün illetini açık olarak bildirir. Mesela, Yüce Allah, ganimetin, yetim, yoksul ve benzeri kişilere verileceğini zikrettikten sonra “Bu mallar içinizde (yalnız)  zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın diye. . " (Haşr:7) , buyurmaktadır. Bu nass, malların sadece zenginler arasında dolaşmasına engel olmanın, illet olduğunu açıkça göstermektedir. İçkinin illeti de, Kur’an ve Sünnet ile açıklanmıştır. 

Sünnetten misal verecek olursak : Peygamberimiz : “Size gelen göçebeler sebebiyle, kurban etlerini biriktirip saklamaktan nehyetmiştim. Şimdi ise yiyin ve saklayın. " buyurmuştur. Bu hadiste, kurban etlerinin biriktirilmesinin yasak edildiğinin illeti belirtilmiştir. O da göçebelerin gelmesidir. 

b) Sarih olmayan nassla sabit olan illet : Buna Tenbih ve ima da denir. Nass'da bazen illet açıkça belirtilmez. Fakat muhatap, nassı duyar duymaz hemen illetini bulabilir. Mesela, "Hanımlarınıza temizlenecekleri zamana kadar yaklaşmayın" ayetinde cinsi münasebetten yasaklanışın illetinin; “adet hali” olduğu anlaşılmaktadır. "Katil, mirasçı olamaz”hadisinden; katilin, “Varise vasıyyet yoktur”hadisinden;verasetin, “hakim öfkeli iken, hükmetmesin”hadisinden;öfkenin, hükmün illeti olduğu anlaşılmaktadır. 

2-İcma: Hükmün illeti, bazen icma ile tespit olunur. Bir çocuğun malında ve nikahında velayet caridir. Bu velayetin illeti, çocukluk (sigar) dur. Velayetin illetinin 'çocukluk ' olduğu icma ile sabit olmuştur. 

3-Sebr ve Taksim : Sebr, lügatte derinlik ölçmek, tecrübe etmek manasına kullanılır. Taksim ise, hükme illet olabilecek vasıfları, sıralayıp, bunların teker teker gözden geçirilmesi ve hükmün illetinin bulunmasına kadar, bu araştırma işinin devam etmesidir. 

Bir hükmün illeti, nass ve icma ile sabit olmayınca ve nass da, hükmün üzerine bina edilebilecek vasıflar bulunmayınca, sebr ve taksim yolu ile illeti tesbit etme cihetine gidilir. 

Mesela, müctehid aralarında riba cereyan ettiği bildirilen, buğday ve arpanın vasıflarını sıralar ve uygun olan vasfı, illet olarak alır. Buğday ve arpanın vasıflarından bazıları şunlardır: 1- Renkleri var 2- Yenilebilir 3- Tartılabilir, ölçülebilir 4- Saklanabilir. 

  Müctehid, bu vasıfları bir araya topladıktan sonra, bu vasıfların içinden kendisine göre en uygununu illet olarak tespit eder. 

  Hanefiler. Buğday ve arpada ribanın cereyanına illet olarak, cins ile birlikte ölçülebilir, Şafiiler yenilebilir, Malikiler ise yenilebilir ve saklanabilir vasıflarını kabul etmişlerdir. 

  Bu yolla her müctehid bir meselede hükmün illeti olarak bir vasıf kabul etmektedir. Dolayısı ile bir meselede farklı ictihadlar meydana gelmektedir. İşte mezheplerin, bazen bir meselede değişik görüşe sahip olmalarının sebeplerinden biri de, illetin farklı tespitinden ileri gelmektedir. 

E) Kıyas ile İctihad arasındaki münasebet :

İctihadın sahası, kıyas’tan daha geniştir. Hatta ictihad, kıyası da içerisine alır. Çünkü kıyas yaparken sarf edilen her gayret bir ictihaddır. Bu bakımdan, her kıyas bir ictihaddır, fakat her ictihad bir kıyas değildir. 

F) Kıyasın kıstasları :

  Kıyas illetinin derhal anlaşılıp anlaşılamaması itibariyle celi ve hafi kıyas olmak üzere ikiye ayrılır. 

Kıyasın illeti hemen anlaşılıyorsa, ona "celi kıyas", illeti hemen anlaşılmayıp tetkik ve araştırmaya ihtiyaç duyulursa, ona da “hafi kıyas”denir. Kıyası hafiye “istihsan”da denir. 

  Diğer bir açıdan kıyas, fer’deki illetin, asıldaki illete nazaran kuvvetli olup olmaması itibariyle üçe ayrılır: 

1- Evla kıyas :

Evla kıyas. Fer'deki illetin asıldaki illetten daha kuvvetli olduğu kıyastır. Mesela, "Anne-babana öf bile deme" (İsra:23)  ayeti, anne babaya öf demeyi haram kılmaktadır. Bu hükmün illeti ezadır. Eziyet durumu, ana babanın dövülmesinde daha fazladır. Bu sebeple, ebeveynin dövülmesi, öf demeye göre, daha kuvvetli bir kıyasla haram olmuş olur. 

2- Müsavi Kıyas : 

Bu, ferdeki illetin asıldaki illete eşit olduğu kıyastır. Mesela, “Muhakkak, yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler, karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar” (Nisa:10), ayeti, yetim çocukların mallarını haksız olarak yemeyi haram kılmaktadır. Hükmün illeti ise çocuğun malını telef etmektir. Yetimin malını haksız olarak yakmak ise haksız yere yemeye, müsavidir. Bu sebeple çocuğun malını haksız yere yakmak da haramdır. 

  3- Edna Kıyas : 

  Bu fer'deki illet olan vasfın, asıldaki illet olan vasıfdan daha az bir açıklıkta bulunduğu kıyastır. Mesela, Biradaki iskar vasfı, şaraptaki iskar vasfından daha az açıklıktadır. İşte böyle bir maddenin şaraba kıyas edilerek haram kılınışı edna kıyastır. 

G) Kıyasın Hükmü : 

Kıyasın hükmü, ta'diyedir, Yani asıldaki hükmün, fer'e nakledilmesidir. Kıyas yoluyla yeni bir hüküm verilmiş olmaz. Ancak mevcut ola hüküm, kıyas yoluyla meydana çıkarılmış olur. Böylece asıldaki hükmün bir mislinin, fer’de varlığı açıklanmış olur.