İhlas

Sözlükde arınmak, kurtulmak, saflaşmak anlamına gelen İhlas, bütün hal ve hareketlerde içten, kalbî ve samimi olarak Allah(cc.) rızasına yönelme, bir başkasından asla karşılık beklemeden Allah(cc.)' a kulluk etme, gösteriş ve işittirmeden uzak olma demektir..

            İhlasın kaynağı, kalbdeki imandır.Özellikle de Allah(cc.)' a ve ahiret gününe iman.Allah’ın gizli açık her şeyi gördüğünü, bildiğini, duyduğunu, tespit ettiğini ve hesap soracağını bilme ve iman etme. “Bir şeyi açıklasanız de gizleseniz de Allah şüphesiz hepsini bilir.”(Ahzab, 54.)

             Bunun zirvesi, sevgili Peygamberimiz(sav.) tarafından “ihsan” olarak isimlendirilmiştir:” İhsan, senin sanki Allah'ı gözlerinle görüyormuşsun gibi O’na  ibadet etmendir. Her ne kadar sen O'nu görmesen de, şüphesiz O seni görüyor."(Müslim, İman 1, (8); Nesâî, İman 6, (8, 101); Ebu Dâvud, Sünnet 17, (4695); Tirmizî, İman 4, (2613).)

            Allah(cc.), yapılan bütün işlerin kendi rızası için olmasını kesinlikle emreder ve rızası amaçlanmayan işlerden dolayı kullarına asla sevap yazmaz. Bu kalp arılığı ve niyet sağlamlığı, İslam’ın öncelikle istediği bir iştir.İster kalble, isterse dille ve diğer organlarla olsun yapılan her iş, kalbdeki niyete göre değerlendirilir.”Allah, insanların  mallarına, yüzlerine değil, kalblerine bakar” (Müslim, Birr, 34.) Yine sevgili Peygamberimiz(sav.) şöyle buyurur: "Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah'a ve Resülüne ise, onun hicreti Allah ve Resülünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir."(Buhâri, Bed'ü'l-Vahy 1, Itk 6, Menâkıbu'l-Ensâr 45, Nikâh 5, Eymân 23, Hiyel 1; Müslim, İmâret 155, (1907); Ebu Dâvud, Talâk 11, (2201); Tirmizi, Fedâilu'I-Cihâd 16, (1647); Nesâî, Tahâret 60, (1, 59, 60).)

            İhlas, kalbe ait bir iş olunca ondan, Allah(cc.)' tan ve sahibinden başkasının haberdar olması imkansızdır. Görünürde  yapılan nice güzel işler vardır ki, insanlar onu beğenir ve sahibini takdir eder. Yeri gelince de ödüllendirir. Ama o işin Allah(cc.) katında beş paralık değeri olmayabilir. Çünkü, o işler Allah(cc.)' ın rızasını kazanmak için değil, insanların takdirini kazanmak ve bir şekilde karşılığını almak için yapılmıştır. Almıştır ya da alamamıştır, önemli değil. Kesin olan bir şey var ki Allah(cc.), işlerde bir başkasının ortaklığını istememektedir. Böylesi işleri kabul etmemektedir.                             Kalbde olan, başkalarınca bilinmez ama, atalar “küp içindekini sızdırır” demişlerdir. Yıllarca iyi işler yaparak dine ve insanlara hizmet eden bir kişi, mesela bir dernek, parti seçiminde, veya bir yerde bir iş ya da işe adam alımında kendisi tercih edilmediği zaman, “ben bu davaya şu kadar yıl emek verdim. Karşılığı bu mu olacaktı?” diyorsa, işte orada bir ihlas ve iyi niyet sorgulaması yapmak gerekir. “Arkadaş, sen bunları Allah(cc.) için yaptıysan, niye insanlardan mükafat bakliyorsun? Hangi hakla başa kakıyorsun?” diye sormak gerekir. Hadiste olduğu gibi, “hicretin” Allah(cc.) için mi, kadın için mi?..” Canım, ikisi de olsun” demek, ihlası bilmemektir. Emekleri yele vermektir. Çünkü Allah(cc.) kıskançtır, asla ortak kabul etmez. “Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın."(Kehf, 110.) “De ki: "Dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmekle emrolundum."(Zümer, 11.) İşte uyarıcı bir hadis: EbuHüreyre (ra) anlatıyor: "Bir adam gelerek Hz. Peygamber (sav)'e: "Ey Allah'ın Resûlü, bir kimse Allah yolunda cihad arzu ettiği halde bir de dünyalık isterse durumu nedir?" diye sordu. Şu cevabı verdi: "Ona hiçbir sevab yoktur!" Adam aynı soruyu üç sefer tekrar etti, Resûlullah (sav) da her seferinde: "Ona sevab yoktur!" diye cevap verdi."(Ebu Dâvud, Cihâd 25, (2516).)

 

            Allah(cc.) imanda, niyette, sözde, işte ve ibadette, hatta savaşta bile ihlas istemektedir.” De ki: "Rabbim adaleti emretti ; her secde yerinde yüzünüzü O'na doğrultun; dinde samimi olarak O'na yalvarın. Sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz." (A’raf, 29.)  “Yurtlarından böbürlenerek, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allah yolundan men edenler gibi olmayın. Allah onların işlediklerini her yönüyle bilen'dir.”(Enfal, 47.)

            İhlas ve iyi niyet,  inananlar için en büyük hazinedir.Çünkü, Allah(cc.) katında hoş olan bir işi istemekle beraber, elde olmayan sebeplerle yapamayanlar, içlerindeki o samimi istek sebebiyle, yapanlar gibi sevap alırlar. Hz. Câbir (ra.) anlatıyor: "Biz bir gazvede Resûlullah (sav) ile beraberdik, bir ara şöyle buyurdular: "Medine'de kalan öyleleri var ki, aldığınız her mesafe ve geçtiğiniz her vâdide sizinle berabermiş gibi sevabınıza eksiksiz ortak oluyorlar. Bunlar, cihada katılmayı içtenlikle isteyip de özürleri sebebiyle orada kalanlardır." (Müslim, İmâret 159, (1911).)                                              Resulullah (sav): “Kim sıdk ile Allah'tan şehid olmayı dilerse, Allah onu şehidlerin derecesine ulaştırır, yatağında ölmüş bile olsa" buyurdu."(Müslim, Cihâd 156, 157, (1908, 1909); Ebu Dâvud,Salât 361, (1520); Tirmizî, Fedâilu'1-Cihâd 19, (1653); Nesâî-Gihâd 36, (6, 36); İbnu Mâce, Cihâd 15, (2797).)

 

            İhlasın zıddı riya ve süm’adır.Yani gösteriş ve yapılanı duyurma. Amaç, insanlardan, yerine göre sevilme, beğenilme veya maddi çıkar beklemedir.Allah ancak ihlaslı amelleri kabul eder. Bunun dışında kalan riya ve süm’a dolu amelleri kabul etmeyerek, sahibinin suratına çarpar. O tür işlerin kıymeti olmak şöyle dursun, aksine günahı ve vebali vardır.Bu konu riya ile de yakından ilgilidir.  Orada üzerinde daha fazla  durulur inşallah.