Hased Ve Gıbta

Haset Ve Gıbta

Hased, başkasının sahip olduğu maddi manevi nimetleri çekemeyip onları kıskanmak, günülemek, yok olmalarını istemektir. Bu istek, çoğu zaman fiiliyata dökülerek zararlara sebep olur.  Bu da kavgalara, katliamlara kadar gidebilir. 

Gerçekten hased, birçok kötülüğün kaynağıdır.  Onun için Allah (cc.) ondan kendisine sığınmamızı istemiştir:

“De ki: "Ben, ağaran sabahın Rabbine sığınırım, Yarattığı şeylerin şerrinden.  Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden.  Ve düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden.  Ve hased ettiği zaman hasetçinin şerrinden.”(Felak, 1-5. )      

Bu ayetleri açılarken Elmalılı şöyle der:

“Bir hak sahibinin nail olmuş bulunduğu bir nimetten kalben acı duyup da onu çekememek, yok olmasını temenni etmek hased ve zulümdür.  Fakat bu eyleme dönüşmeden içinde kaldığı sürece hased edene zararı olursa da başkasına dokunmaz.  Amma düşünceden eyleme çıkarılmak istenip de o nimeti bir şeyler yaparak yok etmeye çalıştığı zaman fiilen zulüm ve azgınlık olan hased olmuş olur ki, o zaman onun şerrinden Allah'a sığınmak lazım gelir.  O artık hiçbir hak ve insaf tanımaz, mümkün olabilen her türlü kötülük ve hileye başvurur, her türlü sihirbazlığı göze alır, fırsat bulabildiği kadar düğümlere üfürdükçe üfürür, olanların hepsini de şerrine âlet etmeye çalışır.”(Bkz. Elmalılı Hamdi Yazır, Felak Suresi Tefsiri)

"Hasedden kaçının.  Çünkü o, ateşin odunu -râvi dedi ki: veya kuru otu- yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları yer tüketir. "(Ebu Dâvud, Edeb 52, (4903). )

"Size geçmiş ümmetlerin hastalığı sirayet etti: Bu, hased ve buğzdur.  Bu kazıyıcıdır.  Bilesiniz ki; kazıyıcı derken saçı kazıyıcı demiyorum.  O dini kazıyıcıdır.  Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz.  Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.  Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak bir şeyi size haber vereyim mi: Aranızda selâmı yaygınlaştırın."(Tiırmizî, Sıfatu'1-Kıyâme 57, (2512). )

"Hased (çekememezlik) hayırları yer bitirir, tıpkı ateşin odunu yeyip tükettiği gibi.  Sadaka hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürmesi gibi.  Namaz, mü'minin nürudur.  Oruç ateşe karşı perdedir. "(İbn Mace, Zühd, 22. )

Gıpta

Eğer nimetlerin başkasından kaybolmasını istememekle beraber, kendisine de onun gibisini veya daha iyisini isterse, o haset değil, gıbtadır, yani imrenmektir.  Bunda bir beis yoktur. Sevgili Peygamberimiz(sav. ) buyururlar:

"Şu iki kişi dışında hiç kimseye gıbta etmek caiz değildir: Biri, Allah in kendisine verdiği hikmetle hükmeden ve bunu başkasına da öğreten ilim ve hikmet sahibi kimse.  Diğeri de Allah'ın kendisine verdiği malı hak yolda sarfeden varlıklı kimse. "(Buhârî, İlm 15, Zekât 5 Ahkâm 3, İ'tisam 13; Müslim, Salâtu'l-Müsâ irin 268, (816). )

 

Ancak bazı ahlakçılar kadere razı olmak ve elindekiler ile yetinmek, başkalarına göz dikmemek adına gıbtayı da eksik bir huy bulmuşlar, olmamasını daha faziletli gör5müşlerdir. Ne diyelim, “hasenatül ebrar, seyyiatül mukarrebin” imiş…