Kötü Lakap Takma

Lakap, övmeye veya kötülemeye işaret eden isim veya vasıftır. Ayette geçen “nebz”, örfte kötü lâkap takmak mânâsına olduğu için burada yasaklanan lâkaplar, kötü lâkaplardır.  Yoksa karşıdakinin haliyle uygun olarak övgü ve saygıyı ifade eden güzel lâkaplarla anmak yasak değildir. Hz. Peygamber (s. a. v. )'den rivayet edilmiştir ki: "Müminin mümin kardeşi üzerindeki haklarından birisi de, onu en sevdiği ismiyle çağırmasıdır."

 

Onun için künye koymak sünnetten ve güzel hareketlerdendir.  Hz. Ömer (r.a.) "Künyeleri yayın, çünkü uyarıcıdır." demiştir. 

Bilindiği gibi Hz. Ebu Bekir, “Atîk” ve “Sıddîk,” Hz. Ömer “Fâruk,” Hz. Osman “zinnureyn”, Hz. Ali “Ebu Turab”,Hz. Hamza “Esedullah,” Halid b.  Velid “Seyfullah” lâkaplarıyla lâkaplanmışlardır.  Hatta bilinen sahabilerin çoğu hep lâkap ve künyeleriyle anıldıklarından özel isimleri sanki bilinmez olmuştur.  Mesela Hz. Ebu Bekir veya Ebu Hüreyre’nin adını sorsak acaba kaç kişi bilir?

 

Fakat kötü lakap takılmamalıdır.  Bir mümini, gücendirmesi ve ayıplaması düşünülen lâkaplarla çağırmak, müminler arasında yapılmamalıdır.  İman ettikten sonra “fâsık” adını almak ne fena bir isimdir! Yani imandan sonra bu yasaklanan alay etmeyi, ayıplamayı veya kötü lâkap takmayı işleyenler, fısk yapmış ve böylece kendilerine fâsıklığı uygun görmüş olurlar. 

Halbuki imandan sonra fâsıklık yaparak fısk ile anılmak ne çirkin bir isim ve anılmadır. Bundan dolayı bir mümin bunu ne kendine, ne de kardeşlerine uygun görmemelidir.  

Her kim şu yasaklanan şeyleri yapar da tevbe etmezse, işte onlar zalimlerdir. Çünkü itaat yerine isyanı koyarak zulmetmiş, “fasık” adını alarak kendini azaba layık kılıp nefsine yazık etmiştir.